Baharın kendini iyice gösterdiği günlerdeyiz. Bu sene kış mevsimini yaşayamadık.
Neredeyse, her günümüzü, bahar havasında geçirdik. Şöyle kıvamınca ne kar gördük ne de yağmur.
Eski kışların karı, ayazı, soğuğu, kayboldu. Kışı görmeden baharı yaşamaya başladık. Ne zaman muhabbeti geçse, “nerede o eski kışlar” diyoruz.Gerçi, mart ayının ilk günlerindeyiz. Mart ayının ne göstereceği, sağı solu pek belli olmaz.
Çok bilinen bir sözümüz vardır.
“Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır”  derler. 

Biz yine de bahar geldi kabul edelim. Fırsatını bulup, kırlara koştursanız, kır çiçeklerinin rengarenk güzellikleri arasında kaybolup giderdiniz.

Kırçiçekleri arasında kendini en çok gösteren hangisidir diye sorsam, sanıyorum herkes, papatyalar diyecektir.
Papatya falını bilmeyen, hatta hayatında bir kez olsun papatya falı açmayanımız  yok gibidir.
Seviyor, sevmiyor, seviyor , sevmiyor…

Son yaprak seviyor kalırsa, yüzümüzde hafif bir tebessüm, sevmiyor kalırsa hafif bir burukluk belirir.
Deneyin görün!

Artık  kar mı yağar, yağmur mu yağar. Kış kendini gösterir mi göstermez mi bilemeyiz. 
Papatya falından öğrenin! 
Tahmin yürütün!  Mevsimler iyice birbirine girdi nasıl olsa.
Küçük mutluluklar, küçük hüzünlerle kendimizi oyalıyoruz.
Günlük hayatımız, bir çok gelgitlerle doludur. Nerede duracağımızın, nasıl davranacağımızın hesaplarını yaparız.
Ne, nasıl karşımıza çıkacak, bizi hangi durumlara sokacak bilemeyiz.

 Geçen günlerde, bir açılış için şehrimizde bulunan ünlü bir sanatçımız, sevgi üzerine kısa bir konuşma yapmış, alkışların yoğunluğu karşısında, “beni bu kadar çok sevmeyin. Bakınız neden” diye de bir hikaye anlatmıştı.
Sevginin bu şeklini hiç düşünmemiştim.

Hapisteki cezası biten Hz. Yusuf’a gardiyan, 
-Senin hapisten kurtulmana çok sevindim. Ama, buradan  ayrılacak olmanıza da çok üzülüyorum, çünkü seni çok seviyorum, deyince, 
Hz Yusuf, 
- Fazla sevgi bir çok sıkıntılara sebep olur, demiş.
- Babam Yakup’un, bana aşırı düşkünlüğü ve sevgisi, kardeşlerimin kıskançlığına ve beni kuyuya atmalarına sebep oldu. 
-Züleyha’nın bana olan aşırı sevgisi de beni zindana düşürdü. 
Umarım bu sevginiz beni, yeni bir sıkıntıya düşürmesin, diye de ilave etmiş.

O yüzden, sevginin de bir sınırı olmalı. Davranışlarımızı kontrol etmeyi de bilmemiz gerekir. Bize ne getirir, ne götürür hesap etmek zorundayız.

Bülbülün güle olan aşkını duymayanınız yoktur. Bir çok efsane aşklar, bülbül ile gülün aşkına benzetilir. Yakıştırılır.  Bülbülün güle olan sevdası, Züleyha’nın Yusuf’a, Mecnun’un Leyla’ya, Ferhat’ın Şirin’e olan aşklarını anımsatır. 
Tarihin derinliklerinden bu yana söylenir bu aşklar. Unutulmamıştır. 

Ama, kelebeğin papatyaya sevdasını, bilenimiz yok gibidir.  Hiç anlatılmaz. Aşkların en kısa olanının ve çaresizliğin ifadesidir.
Kozasından çıkarak kırlara doğru gezintiye çıkan kelebek, papatyanın güzelliğine hayran kalır. Üç gün boyunca papatyanın etrafında uçuşan kelebek, bir türlü sevgisini anlatamaz. Kozasından çıktıktan sonra, zaten üç günlük bir ömrü olan kelebeğin yaşamının sona ermesinden sonra papatya, neşesini ve canlılığını kaybetmeye başlar. Aslında papatya da kelebeğe sevdalıymış ama, o da bir türlü sevgisini anlatamamış. Her gün bir yaprağını
“Seviyor muydu? Sevmiyor muydu? “
diye sayıklayarak döken papatya, son yaprağını da “ o da beni seviyordu” diye söylenerek, kuruyup gitmiş!
O günden bu güne papatya yaprakları, “seviyor, sevmiyor” sözleriyle, eline alanlarca, bir bir koparılıp, atılıyormuş.

Hep söyleriz ya! Her şeyin azı karar çoğu zarar diye!

Bol güneşli, bol yağışlı, afetsiz, güzel bahar günleri dileklerimle, sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum.
Her şey gönlünüzce olsun.