Fırsat buldukça etrafı gezip toplumun ve çevrenin durumunu gözlemlemeye çalışıyorum. Toplum olarak hızla değiştiğimizin farkındayım. Şu anda ince bir çizginin eşiğindeyiz. Hangi yönde ilerleyeceğimizi yine biz belirleyeceğiz.
Toplumun doğru yolda ilerlemesi için insani değerlerimize dönmeli ve geçmişten bugüne taşıdığımız güzel hasletlerimize sahip çıkmalıyız.
Bu güzel hasletlerimiz; “Adaletin sağlanması, dürüstlük ve güven duygularının yeniden güçlendirilmesi” olarak sıralanabilir.
Adalet sadece hukukla ilgili bir kavram değil, aynı zamanda toplumsal düzenin ve güvenin de temelidir. “Adalet mülkün temelidir.” derken, “mülk” sadece devleti değil, bireylerin ve toplumun huzurunu da ifade eder. Adalet olmadan güven olmaz. Güven olmadan da barış ve huzur sağlanamaz.
Adaletin olmadığı yerde insanlar birbirine güvenini kaybeder. Huzursuzluk olur. Bir düşünelim, çevremiz nasıl görünüyor? Toplumumuz ne halde? Eskilerin güzel bir sözü var: “Görünen köy kılavuz istemez.” diye!
Pazara ya da markete gittiğinizde aksaklıkları hemen fark edersiniz. Yan yana iki markette bile aynı ürünün farklı fiyatlarla satıldığını ya da her gün yeni bir fiyat etiketlendiğini görebilirsiniz. Gün içinde buna benzer güven sarsıcı pek çok şey yaşıyoruz.
Geçim sıkıntısı, hayat pahalılığı, asgari ücret ve emekli maaşlarının yetersizliği gibi sorunlar hepimizi zorluyor. Enflasyonu artıran ve halkı zorlayan zamlar insanları perişan ediyor. Gelir dağılımındaki adaletsizlik de bunun en büyük göstergesidir.
Belki de “Adaletsiz yönetimler, çıkar ilişkileri ve kayırmacılık bizi buraya getirdi” diye de düşünebilirsiniz!
Ama durup biraz düşünelim, biz bireyler ve toplum olarak bu konuda ne kadar masumuz? Kendimizi sorguluyor muyuz? Unutmayalım ki toplumsal düzenin oluşmasında hepimizin bir payı vardır.
Geçenlerde pazarda yaşadığım bir olay, bu konuları yeniden düşünmeme neden oldu. Pazarın girişinde bir satıcı bağırıyordu: “10 kilo patates 100 lira! Sarı içli Afyon patatesi!”
Patatesler güzel, fiyat da uygun geldi. Fazla düşünmeden bir torba satın aldım.
Ama arabaya doğru yürürken içime bir şüphe düştü. Yakındaki yufkacıya girip torbayı tarttırdım. Terazi 10 kilo değil, 7,5 kilo gösteriyordu. Geri dönüp satıcıya bir torba daha almak istediğimi ama bu kez terazide tartmasını rica ettim. Satıcı tarttı, terazideki ibre 10 kilo gösteriyordu. Belli ki terazide bir hile vardı. Satıcıdan benimle birlikte yufkacıya gelmesini istedim. Geldi. Yufkacının terazisinde yine 7,5 kilo çıktı.
Elindeki torbayı da tarttı, o da 7,5 kilo geldi. Bu açıkça bir kandırmacaydı ve güven duygusunu zedeliyordu. Satıcı telaşlandı, “Abi, hatamı telafi edeyim.” filan demeye çalıştı. Tezgahına geri döndü.
Düşündüm: Gerçekten bu hata telafi edilebilir miydi? Teraziyi düzeltmek kolay ama kırılan güveni onarmak o kadar kolay mı? Bu olay bir kez daha gösterdi ki adalet sadece mahkeme salonlarında değil, hayatın her alanında olmalıdır.
Küçük bir teraziyle yapılan hile bile büyük bir güvensizlik yaratmaya yetiyor. Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay hâline!” (Mutaffifîn Suresi, 1. Ayet)
Eskilerin dediği gibi: “Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner.” Bu söz, yapılan yanlışın er ya da geç karşımıza çıkacağını anlatıyor. Bu da dürüstlük ve vicdanın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor.
Dürüstlük sadece kişisel bir erdem değil, toplumsal düzenin de teminatıdır. Adaletin olmadığı yerde güven olmaz, güvenin olmadığı yerde de dürüstlük anlamını yitirir. Bu üç değer; “adalet, dürüstlük ve güven” toplumun ayakta kalmasını sağlayan en önemli unsurlardır.
Kendimize bir daha soralım. Günlük hayatımızda adil olabiliyor muyuz? Komşumuzun, müşterimizin ya da çalışanımızın hakkını ne kadar gözetiyoruz? Bu değerleri ihmal edersek toplumda büyük boşluklar oluşur. Her birey toplumsal düzenin bir parçasıdır ve herkesin bir sorumluluğu vardır.
Güvenilir olmak, maddi kazançtan daha değerlidir. Güveni kaybetmek kadar hem şahsımızı hem de toplumu inciten başka bir unsur yoktur. Büyük değişimleri beklemek yerine, bugün attığımız küçük ama doğru adımların toplumda nasıl yankı bulacağını unutmayalım.
Hakkımız olmayanı istememek, hak yememek, kendi vicdan terazimizi doğru ayarlamak… Unutmayalım ki toplum, bireylerin toplamından oluşur. Hepimiz kendi davranışlarımızdan sorumluyuz.
Yapacağımız bir yanlışlık büyük güven kaybına neden olabilirken, yapılan güzel davranışlar da topluma umut olabilir. Adaletli, dürüst ve güven dolu bir toplum için hepimize büyük görevler düştüğünü hatırlatmak istiyorum.
İYİ HAFTALAR!