Sabah uyandığınızda sağlıklı bir bedenle, huzurlu bir zihinle ve mutlu bir ruh haliyle yeni bir güne başlıyorsunuz. Yeni bir güne sağlıkla başlamak, huzuru hissetmek, mutluluğu paylaşmak… Hayatın en büyük zenginlikleri bunlar değil mi?

“Allah’tan ne istersiniz?” diye sorulsa, hepimizin ortak dileği, “Sağlık, huzur ve mutluluk.” olur. Bu üç değer birbirini tamamlayan unsurlardır. Biri eksildiğinde, diğerleri de eksilir. Sağlık, huzur ve mutluluk bir bütündür; biri olmadan diğerlerine ulaşmak neredeyse imkânsızdır.

İnsan, sahip olduğu nimetlerin değerini çoğu zaman onları kaybettikten sonra anlar. Dünya nimetleri peşinde koşarken asıl önemli olanı unuturuz. Oysa Yunus Emre ne güzel ifade etmiştir:

“Mal sahibi, mülk sahibi,
Hani bunun ilk sahibi?
Mal da yalan, mülk de yalan,
Var biraz da sen oyalan.”

Bu söz, bize dünyada sahip olduğumuz her şeyin geçici olduğunu hatırlatır. Asıl kalıcı olan, gönül huzurudur. İnsan, mal mülk biriktirmeye ömrünü harcarken sağlığını kaybederse, huzur ve mutluluktan da mahrum kalır.

Atalarımız “Önce sağlık, sonra varlık.” demiştir. Çünkü sağlık olmadan dünya nimetleri bir anlam taşımaz. Kanuni Sultan Süleyman bu gerçeği şu dizelerde belirtmiştir:

“Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.”

Mevlânâ da aynı konuda şu sözü söylemiştir:

“Sağlıktan daha büyük devlet,
Gönül rahatlığından daha tatlı nimet olmaz.”

Hepimiz zaman zaman hastanelere gitmişizdir. Küçük bir ağrı bile huzurumuzu kaçırır. Hastane odalarında sağlık arayanları gördükçe, sağlığın hayatımız için ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız. Hatta halk arasında hastaneler için söylenen şu söz çok ilginçtir:

“Allah kimseyi buralara muhtaç etmesin ama eksik de etmesin!”

Şeyh Sadi-i Şirazi’ye atfedilen şu söz, hayatın gerçeklerini çok güzel özetler:

“İnsan, yaşlanmadan önce gençliğin,
Hasta olmadan evvel sağlığın,
Meşgul olmadan önce boş vaktin,
Fakir düşmeden evvel zenginliğin
Ve ölüm gelmeden önce hayatın kıymetini bilemez.”

Huzur ve mutluluk, ancak bilinçli bir hayatla mümkündür. Bazıları kazanç peşinde koşarken huzurunu kaybettiğini fark etmez. Oysa mutlu olmak için ne büyük servete ne de büyük başarılara gerek vardır. İyimser bakılan her şey bir mutluluk ve huzur kaynağıdır. Bazen bir dostun samimi sohbetinde, bazen de bir çocuğun gülüşünde bunu yakalayabiliriz.

Tolstoy’un şu sözü de bu gerçeği çok güzel anlatır:

“Mutluluk, sahip olduklarını sevmekte;
Mutsuzluk ise sahip olmadıklarının peşinde koşmaktadır.”

Bir gün Sultan Mahmud, yolda perişan bir adam görür. Adamın yüzü gülüyordur. Sultan merak eder ve yanına gidip sorar:
— Haline bakılırsa fakirsin, ama neden bu kadar mutlusun?
Adam tebessümle cevap verir:
— Efendimiz, gönlüm zengin! Açsam bir lokma ekmekle doyarım, susamışsam bir yudum suyla ferahlarım. Bedenim sağlıklı, gönlüm huzurlu… İşte bütün servetim bu!

Gerçekten de sağlık, huzur ve mutluluk paha biçilmez hazinelerdir. Onlara sahip olanlar, hayatın gerçek zenginliğini yaşayanlardır.

Yazımı Mevlânâ’nın şu güzel sözüyle noktalamak isterim:

“Dünya malı dünyada kalır,
Sen ömür sermayeni gönül almak için harca.”

Her şey gönlünüzce olsun.

İYİ HAFTALAR!