Anadolu buram buram memleket kokar. Bu topraklar ilmek ilmek, motif motif bizi anlatır. Sabahın alacakaranlığında tahta kapılı, kireç kokulu evlerden acılı tarhana kokularının geldiği günlerde, gelinlik kızlar mis kokulu ekmek pişirmekte, yeni gelinler yer sofrasını kurmaktadır.
Siyasetin gergin olduğu, 1950 sonrasının Acıpayam'ında güneş kızıl rengiyle ortalığı daha yeni aydınlatmaktadır. Erken öten horoz seslerine telaşla sağa sola koşuşturan tavukların gıtgıdaklamaları karışmaktadır. Hayvan böğürtüleri, kağnı gıcırtıları, at arabaları, saban demirleri, pulluklar, ırgat sesleri ve köpek havlamalarıyla Garbi Karaağaç Ovası tatlı bir sabaha uyanmaktadır.
O günlerde Cınga Hasan'dan (Hasan Aydoğdu) bağlama dersleri alan genç bir adamın ileride bu toprakların yetiştirdi en büyük bağlama üstatlarından biri olacağını kim bilebilirdi ki?.. Bu yetenekli, genç adam Talip Özkan'dı.
Pamukkale Üniversitesi emekli Genel Sekreteri Sayın Necdet İlhan Hoca o günleri şöyle anlatıyor:
"Onun bağlama çalmaya yeni başladığı dönemlerde, babam [Acıpayam'da] han-otel çalıştırıyordu. Otelin altında kahve vardı. Bu kahvede devamlı olarak 1950'li yılların siyaseti konuşulur, siyasî münakaşaları yapılırdı. Ortamın ve sinirlerin çok gerildiği dönemde, rahmetli Navlu Mehmet dayı "Git oğlum, Talip'i çağır gel, sazını getirsin," der, ben de gider, "Talip ağabey, seni Mehmet dayım çağırıyor." diye çağırır gelirdim. Hatta Gürbüz Azak ile beraber gelirler, o da kahvede saz çalardı; tabi bu saz çalmanın ücreti de bir demli çaydı."
Talip Özkan'ı büyük yapan yeteneği ve gayretidir. Denizli Lisesinde yatılı okurken Yurttan Sesler Korosu Şefi Muzaffer Sarısözen ile karşılaşması onun hayatında dönüm noktası olmuştur. Ankara, İzmir, İstanbul radyolarında 20 yıla yakın çalıştı. "Kendine özgü bağlama çalma tekniğiyle" çok sayıda bağlama ustası yetiştirdi, derleme çalışmalarına katıldı.
Talip Özkan, 1957'de yükseköğrenim için geldiği Ankara'da Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1977'den sonra Türkiye'deki müzik çalışmalarına son verdi ve Fransa'ya yerleşti. Pertev Naili Boratav'ın yanında önce müzikoloji ve sonra etno-müzikoloji üzerine
doktora yaptı.Türk halk müziğini ve bağlamayı uluslararası vitrinlere taşıdı.
Yine bu toprakların yetiştirdiği, TRT İzmir Radyosu bağlama sanatçısı Şinasi Uslu; "Talip Özkan zorların adamıydı, müzikte daima zor olanın peşindeydi ve yenmek için gayret gösterir ve zoru başarırdı. Hep öyle olmuştur. Bağlamada daima zor olanı yapmıştır. Bir kemençe havasını, zurnayı bağlamada uygulamıştır." diyor. (Bkz. Talip Özkan Belgeseli)
Büyük usta Talip Özkan'ın çalıp söylediği, bu topraklardan derleyip notaya aktardığı türküler; giyimden kuşama, oturuştan kalkışa, düğünden derneğe, ağıttan oyun havalarına uzanan etnoğrafik bir malzemenin bu yörede vücut bulmuş toprak kokulu ezgileridir. Bu türkülerde kendinizden bir şeyler bulursunuz. Toplumun sevinci, heyecanı, kara sevdası, ağlayışı, acısı, gurbeti, özlemi, üzüntüsü, matemi, öfkesi, hayata bakışı, mertliği, kahramanlığı, samiyeti, coşkusu, iç çatışmaları, kötülüklükleri, ihanetleri ve her şeyden öteye bu milletin millî kimliğini bulursunuz bu türkülerde...
Yağar yağmur yer yaş olur (aman)
Uçan da guşlar (bi danem) şerhoş olur
Bade içen bir hoş olur
Ah gidi aygın baygın fidanım yar olaydın
Kokulancak güzelim yar olaydın.
Yağar yağmur kirsesine (aman)
Avrupa dökmüş ensesine
Ben bilirim yar sesine
Ah gidi aygın baygın fidanım yar olaydın
Kokulancak güzelim yar olaydın.
•kirse: omuz
•Bade: içki, şarap
•Avrupa: bir saç kesimi
Yeşil yapraklı bağlara göçmüş köy ahalisi, köşe başlarında güneşlenen mahalle bakkalları, çarşıdaki kebapçılar, lokantacılar, okul önlerinde bekleşen beyaz önlüklü şerbetçiler, karpuz sergilerinde lüks ışığında türkü mırıldanan esnaflar, mis kokulu ekmek çıkaran fırıncılar, incecik sesleriyle "simitçi!.." diye bağran çocuklar, ibriklerle mahalle çeşmesinden su taşıyan berber çırakları, radyodan "Yuttan Sesler"i dinleyen terziler, kunduracılar, Söğütlü Kahve'de sohbete dalmış yarenler, hatıralarını anlatan harp malülleri, cumbalı evlerin kafesleri ardından sokağı seyreden komşu kadınları, yastıklara kanaviçe işleyen gelinlik kızlar, askere uğurlanan yağız delikanlılar hep bu türküleri dinler hep bu türküleri söylerlerdi.
Talip Özkan'ın çalıp söylediği Kızılhisar Zeybeği, Şu Yaylanın Çamları türküsü ve diğer türküler bu toprakları ne kadar pürüzsüz ve zarif anlatır. Bazen bağrı yanık bir ananın yaktığı bir ağıttır bazen körpe yavrusuna ağlayan, acılı bir babanın iç yangınıdır bu türküler... Bazen bir kara sevdadır bazen bir hıçkırıktır. Hepsi bizi anlatır, bizim hikâyemizdir; kırılgan, umutsuz, dertli, kimi zaman coşkulu, sevinçli, koca yürekli insanların hikâyesidir.
Bu toprakların yetiştirdiği Talip Özkan'ı, Özay Gönlüm'ü, Hayri Dev'i, Şinasi Uslu'yu saygı ve rahmetle anıyorum. Yine Türk halk müziğine büyük emeği geçen değerli hemşerimiz Sayın Mansur Kaymak'a sağlıklı uzun ömürler dilerim.
Saygı, sevgi ve muhabbetle... Kalın sağlıcakla.