"Her şey, her yerde söylenmez." derdi rahmetli babam. "Vakti gelince, ne söyleyecekseniz usulünce söylersiniz." derdi. Karanlıkta gölgesini saklayanlar, şartların olgunlaşmasını beklediler. Vakti gelince sırrı  topluma Hacı emmi açıklayacaktı. 

Bekledikleri vakte daha vardı. "Olsun varsın" dedi Hacı emmi, "Sayılı gün çabuk tükenir. Bizim oğlanın adını şimdiden açıklayalım." diye sabırsızlandı. Birkaç ay önce akşamın alaca karanlığında, eski ahşap evde toplananlar:
- Artık vakit geldi. Bu işi Hacı emmi yapsın! İlk tepkiler nasıl gelecek, hele bir görelim." dediler. 

Hacı emmi, nasıl konuşacağını ölçtü biçti, düşünüp taşındı. "Şöyle derlerse böyle derim, şu soruyu sorarlarsa şöyle cevaplarım." diye birkaç gün kendi kendine talim etti. Kendinden emin olduğu bir günün sabahında Kara Mehmet'in kahvehanesinde çayını yudumlarken "Ne olacak bu memleketin hali?" diye sohbete başladı. Lafı evirdi, çevirdi, sonunda ağzından baklayı çıkardı. 
- "Arkadaşlar, memleketin hali malum. Bizim oğlanı aday yapsak nasıl olur?" diye sordu.
Kahvehanedekilerden bazıları hiç tepki vermedi, bazıları "Neden olmasın, senin oğlandan iyisini mi bulacağız?" dediler. En ihtiyatlı olanı İbram Çavuş'tu. Konuşmaları uzun uzun dinledi, sonra köstekli saatine baktı: 
-  Arkadaşlar saat dokuzu geçti. Benim işim var, tarlaya gideceğim." deyip oradan uzaklaştı. Birkaç kişi de onu takip etti. 

Küçük yerde her şey çabuk duyulur. Bir iki gün içinde Hacı emminin oğlunun aday olduğunu herkes duydu. "Olur" diyen de vardı, "olmaz" diyen de... O günden sonra bu küçücük yerde bir cadı kazanı kaynamaya başladı. Birileri, hemen Aşağı Mahalleden çoban Veli dayının oğlu Osman'a koşup "Sen de bizim adayımız ol! Senin ne eksiğin var!" dediler. Başka bir grup, aday olması için başka birine teklif götürdü.
Aşçı Bekir: 
"Arkadaşlar, bu pilav daha çok su kaldırır." dedi.
                ☆☆☆ 

Adaylar, kulis faaliyetleri ve esnaf ziyaretlerine  başladılar. Daha işin başında hizipleşmeler, gruplaşmalar, "siz-biz" kavgaları ayyukaya çıktı. Gizliden gizliye ayak oyunları, hiç hoş olmayan bel altı vuruşları başladı. 

Temayül yoklaması yapıldı, ama sonuçlarına uyulmadı. Parti içinde adam kayırmalar, bir adayı baş tacı ederken diğer adayları dışlamalar yaşanıyordu. Bu da ister istemez hizipleşmeleri derinleştirdi. Ne gariptir ki krizi yönetemeyenler, bu yerleşim yerinde siyaseti yönetmeye kalktı! 

Ortalık, söylenmeyenleri "söyledi",  söylenenleri de "söylemedi" dedikoduları ile çalkalanıyordu. Sonra gündeme bomba gibi bir "hovardalık günlüğü" düştü. Çarşı fena karıştı, ortalık toz duman oldu. Günlüklerin muhatabı bunun yalan olduğunu, kendine tuzak kurulduğunu ve iftira atıldığını söyledi. Hacı emminin oğlu zor günler yaşıyordu.  Deniz Baykal'dan beri siyasetin bel altından terbiye edilmesi hiç doğru değildi. Bu ortamda Hacı emminin oğlu, üstüne üstlük bir de parti değiştirdi. Kendine sorarsanız seçimi açık ara farkla kazanacağını söylüyordu. 

Mitingler, bayraklar, flamalar, afişler, müzikler, konvoylar, konuşmalar, alkışlar, şamatalar, heyecanlar, gövde gösterileri, kalabalıklar, koşuşturmalar, projeler, vaatler, ikna çabaları  derken seçmen bir pazar günü sandığa gidip oyunu kullandı. Sonuçlar açıklandığında Hacı emminin oğlunun seçimi kaybettiği görüldü. 

Seçim sonrasında doğru dürüst bir durum değerlendirmesi yapabilseydi kaybetmenin sorumluluğunu başkalarının omuzuna yüklemezdi. Kusuru hiç kendinde aramadı, geçmişiyle yüzleşmek istemedi. Her şeyi parayla ve güçle halledebileceğini zannetti. Hâlâ ihanet hikâyeleri anlatıyor ve kendini kandırıp duruyor.
                 ☆☆☆ 

Seçimden sonra aşçı Bekir'in sesi Çarşı Meydanında yankılandı:
- Arkadaşlar! Keşke Hacı emminin oğlu, toplumun güvenini kaybedeceğine parasını kaybetseydi. Ama o, bu durumu hiç anlamadı. Meşhur sözdür; yenilen pehlivan güreşe doymazmış! Göreceksiniz, yine deneyecek yine!.. 

Güneş tepelerin ardından akşam karanlığına doğru evrilirken Çarşı Meydanında hâlâ aşçı Bekir'in sesi yankılanıyordu:
-Yine deneyecek yine!..