ŞANSINIZ BOL OLSUN!
Şans, insanın  kontrolü dışında gelişen bir olgudur. Yaşanan olayın sonucunda olumlu veya olumsuz bir durumla karşılaşma halidir.. Genellikle beklenmedik ve öngörülemeyen durumlar olarak kabul edilir. 
Geçen yazılarımızdan birinde “Bugün kalan hayatımın ilk günü” isimli bir kitaptan bahsetmiştim. 
Yazarı “Maud ANKAOUA” 
Bir Fransız kadın roman yazarı. 
Bu kitabın ismi ve konusu dikkatimi çekmiş, ilk fırsatta bu kitabı temin edip, okuyacağımı da belirtmiştim. 
Sağolsun kıymetli Av. İbrahim Elbeyi dostum, kendisi ve benim için bu kitabı birer adet satın alarak şahsıma  hediye etme nezaketinde bulundu. 
Teşekkür ediyorum.
Vakit buldukça, bu sıcak yaz günlerinde, bu güzel ve akıcı kitabı okumaya çalışıyorum.
Bu kitapta yazar ilginç konuları, güzel anılar ve hikayelerle süsleyerek anlatıyor.
Kitabın bir bölümünde “Şans mı şanssızlık mı?” Sorusunu sorarak konuya girmiş ,ilerleyen kısımlarda da  bir hikaye anlatarak konuyu değerlendirmiş.
İlgimi çeken bu hikayeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

“Köyün birinde fakir bir adam yaşarmış. Bu fakir adamın muhteşem güzellikte bir atı varmış. At o kadar güzelmiş ki, atı satın alabilmek için büyük paralar teklif edenler olurmuş. Ancak adam her seferinde de atını satmayı reddediyormuş. “Bu at benim gözümde sadece bir hayvan değil, aynı zamanda bir arkadaş. İnsan arkadaşını nasıl satar” diyormuş.
Yaşlı adam, sabah ahıra gittiğinde, atının ortadan kaybolduğunu görmüş. Köylüler hep bir ağızdan, “Biz sana söylemiştik, onu satacaktın. Bak işte, çaldırdın. Ne büyük şanssızlık” demişler. 
Yaşlı adam, “köylülere şans mı, şanssızlık mı kim bilebilir” diye cevap vermiş. Ama Köylüler alay etmişler. Ama 15 gün sonra at, peşinde bir vahşi at sürüsüyle çıka gelmiş. At kaçıp kendine bir dişi at bulmuş. Şimdi de sürünün bütün üyeleriyle geri dönmüş. Köylüler bu sefer heyecanla, “ne büyük şans” diye bağırmışlar. Yaşlı adam, oğluyla birlikte vahşi atları ehilleştirmeye başlamış. Ancak bir hafta sonra oğlu, atlarla antrenman yaparken düşüp bacağını kırmış. Köylüler bu defa da ,”ne büyük şanssızlık” demişler. “Hayattaki yegane yardımcın olan oğlunun, yardımı almadan bu fakir halinle tek başına ne yaparsın” diye hayıflanmışlar. 
Yaşlı adam, yine,”şans mı, şanssızlık mı kim bilebilir” diye cevap vermiş. 
Bir süre sonra devlet görevlileri köye gelip, yaşlı adamın bacağı kırık oğlu dışında herkesi askere almış. Köylüler yaşlı adama, “ne kadar şanslısın. Hepimizin çocukları savaşa gitti, oğlunu göndermeyen bir tek sen varsın. Oğullarımız belki de savaşta ölecek”demişler. Yaşlı adam yine aynı cevabı vermiş. “Şans mı, şanssızlık mı kim bilebilir.”

Burada anlatılan hikayenin ana teması hayatın belirsizliğidir. Şans ya da şanssızlık gibi kavramların, olayların uzun vadeli sonuçlarına göre değerlendirmenin daha doğru olacağını anlatır. Aynı zamanda bu hikaye olaylar karşısında esnek ve sağlam durabilmenin de önemini vurgulamaktadır.

Şans, belki de hayatımızın en anlaşılmaz kavramlarından biridir. Herkes, bir noktada, şansın etkisiyle karşılaşmıştır; 
“Şansı yaver gitmek” diye bir deyiminiz vardır.  Bazen beklenmedik bir anda gelen bir fırsat olarak karşımıza çıkar. Bazı zamanlarda  ise anlam verilemeyen bir talihsizlik olarak karşımızdadır.
O anda “ Böyle şansın ben… “ diyerek, aklımıza gelen olumsuzlukları sıralarız

Başarılı pek çok insanın hayat hikayesine baktığımızda, “doğru zamanda doğru yerde olmanın” beklenmedik bir kapının aralanmasında büyük bir rol oynadığını görebiliriz. 

Bu nedenle, “ŞANS” yabana atılamayacak bir  gerçektir. 
Şansın kapınızı çalması kadar, o kapıyı açık tutabilmek de önemlidir.

Şans, belki de hayatın bize sunduğu sürprizlerin en tatlısıdır. Beklenmedik bir başarı, ani bir karşılaşma veya hayatımızı değiştiren bir tesadüf...

Şans, hayatın bizden bağımsız işleyen sürecinin bir parçası olarak, zaman zaman kendini gösterir ve bize yaşamın güzelliklerini ve zorluklarını bir arada sunar. Bir ünlü yazar, şans konusunda şöyle diyor;  
“ Ne kadar çok çalışırsanız, şansınız o kadar çok olur”
ŞANSINIZ BOL OLSUN!

Yusuf KABUKÇU