Son yıllarda çok sayıda israfla karşılaşıyoruz. Sosyeteye özenen, yeni yetme muhafazakâr burjuvazinin gösteriş meraklı bir hayatı seçmesi ve toplumdaki orta kesimlerin bilinçsiz tüketim kervanına dâhil olmasıyla gün eksik olmuyor ki bu tip müsrifliklere  şahitlik etmeyelim.

İsraf, sadece çöpe atılan ekmek değildir.  Çağa ayak uyduramayan eğitim, heder edilen zeka, boşa harcanan zaman, bilinçsiz ilaç kullanımı, saygı duyulmayan emek, sahiplenilmeyen gençlik, önlenemeyen beyin göçü, plansız-projesiz yürütülen kamu ve belediye hizmetleri de israftır! Beytülmalın yağmalanması hem israf hem de haramdır. Nitekim Kur'an  "Yiyin için fakat israf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez" (A'raf 31) diyor.

1980'den sonra bizim toplumumuzda çılgınca tüketme iç güdüsü uyarıldı. Herkes birbirine bakıp israfta yarışır hale geldi. "Onun varsa benim neden olmasın?" kıskançlığı, toplumu yakın zamanın tüketim çılgınlığına sürükledi.

Süper marketler ve mağazalarla başlatılan bu alış veriş furyası; kampanyalar, taksitli satışlar, kredi kartı kullanımının yaygınlaştırılması, "3 al, 2 öde" gibi pek çok pazarlama tekniği ve satış hilesiyle Türkiye'de hedef kitleyi potansiyel tüketiciye dönüştürdü. Bu dönüşümde kitle haberleşme araçları ve reklamların önemli payı vardır. Böylece toplum tükettikçe mutlu olduğunu, satın aldıkça modernleştiğini ve borçlandıkça "çağ atladığını" zannetti.

Açık pazarın hedefi haline getirilen Türkiye'de Black Friday'in yanı sıra "Efsane Cuma, Efsane Kasım, Kara Cuma ve Muhteşem Cuma" gibi birçok isimle anılan indirim dönemi, göz kamaştıran kampanyalarla zirveye taşındı.

İhtiyaç fazlasını satın almayı körükleyen bu kampanyalar, aile bütçelerini sarstığı gibi açgözlü kapitalist şirketlerin pazar iştahlarını da kabarttı. Kaliteli ve pahalı ürünlerin yerine ucuz ve tek kullanımlık merdiven altı üretimleri piyasaya sürüldü. Gıdadan elektroniğe, beyaz eşyadan cep telefonu ve bilgisayara, yedek parçadan otomobil lastiğine kadar hemen hemen her sektörde yan sanayi ürünleri alınıp satılmaya başlandı. Toplum, ucuz ve kalitesiz ürünlerle enflasyonun düştüğünü, satın alma gücünün arttığını, refah seviyesinin yükseldiğini zannetti. Oysa oynanan oyun,  küreselleşme adı altında, çok ortaklı uluslar arası şirketlerin düşük maliyetli, yüksek kâr marjıyla devletleri ve milletleri sömürmesiydi.

12 Eylül 1980 askerî  darbesinden sonra  toplum apolitik hale dönüştürülünce düşünceden magazine, üretmeden tüketmeye, çalışmadan zengin olma hayaline ve eğlence kültürüne savrulmalar yaşandı.

Gelirinin üzerinde harcama yapan insanlar, borç batağında bocaladıkça, kredi kartları ve taksitli satışlarla vadeler uzatıldı.

İçine düştüğümüz bu çıkmazdan kurtulmak için bizim bir an önce babaannelerimizin modeline geri dönmemiz gerekir. Onların üç kuruş da olsa bir köşede birikmiş yedek akçeleri vardı. Onlar paralarını ve altınlarını hiç bir zaman boşa harcamazlardı. Evdeki araç-gereç, lambalı radyo veya televizyon çalışıyorsa değiştirmezlerdi. Harpten harap ve  bî-tap çıkmış, fakir bir ülkenin gariban ve ezik insanları olarak uzun yıllar  yaşadılar.

Türkiye 1947 yılında Marshall Planı dâhilinde yardım talebinde bulundu ve 4 Temmuz 1948'de ABD ile “Ekonomik İşbirliği Anlaşması” imzaladı.

Marshall Yardımı ile  hayatımıza margarin, süt tozu, Amerikan bezi, "USA" damgalı dondurulmuş etler, askerî techizat, Amerikan grayderleri girdi. Yokluktan konfora özenen toplum, çok fazla borca giren kölelere dönüştüğünü fark edemedi.

Bugün, Amerikan sömürüsü ve tüketim çılgınlığından sür'atle uzaklaşmamız gerekir. Şu anda tamamen tüketim toplumuyuz. Tekrar babaannelerimizin tasarruf dönemine dönmemiz gerekiyor.

Keyfiyetinden taviz vermek istemeyenler "Artık eski Türkiye'ye geri dönemeyiz!" diye itiraz ediyorlar. Üretmeden tüketirseniz modern kölelere dönersiniz. Ülke kalkınırken israf önlenmeli, tasarruf edilmeli, tüketim çılgınlığına son verilmelidir.  Zevkiniz ve keyfiyetiniz için bunlardan vazgeçemezseniz  sömürge Afrika ülkelerinden bir farkınız kalmaz!

Güçlü olmak için tüketmek değil üretmek zorundayız; çünkü üretmeden dünya ile rekabet edemeyiz.

Öğr. Gör. Yaşar ÖZTÜRK