Kerameti kendinden menkul adamlar, dünyayı kendilerinin yönettiğini zannediyorlar. Her şeyi onlar biliyor; para, güç, makam, mevki onların elinde... İhaleyi onlar kazanır, bürokrasiyi onlar kontrol eder, en güzel araçlara onlar biner, kararı onlar verir ve alım-satım onlardan sorulur!
Toprağın altı, kendini alternatifsiz gören nice paşa, komutan, idareci, bilim adamı, siyasetçi ve zenginle doludur. "Ben olmazsam bu işler yürümez! Baksanıza, göreve kimse talip olmayınca ihale yine bize kaldı. Biz bırakırsak bu işler ite köpeğe kalacak!" diyen kendini beğenmiş nice adam, vazgeçilmez ve alternatifsiz olduğuna inanıyor.
Hırsları kendilerinden önde giden aceleciler, hiç bir zaman iflah olmaz. Taklit edilen hangi şey, orijinalin yerini tutar ki... Zaten mukallitlerin kaliteli ve orijinal olma diye bir dertleri de yok. Bütün hevesleri zamana, mevsime, sezona göre şekillenen adamlık taslama versiyonlarıdır.
Günümüzün yedi kocalı Hürmüzleri, bir o yana bir bu yana yalpalayıp duruyorlar. "Efendim, şartlar bizi hülle yapmaya zorladı. Maalesef bunda başarılı olamadık. Biz de yeniden yuvamıza döndük. Bunda şaşılacak ne var ki?.." diyerek toplumsal hafızamızla dalga geçiyorlar.
- Peki, siz kazansaydınız ne değişecekti?
- Biz kazansaydık ortak kurumsal kimliğimizi koruyacaktık; ama gönlümüz yine başka yere sevdalanmaya devam edecekti.
- Yani takiyye yapacaktınız, öyle mi?
- İsterseniz buna "takiyye" demeyelim. İş bilenin, kılıç kuşananın diyelim.
- Size göre amaca ulaşmak için her yol mübah mıdır?
- Bizi hedefe ulaştıracaksa bizim için her şey mübahtır. Biz bunlara takılıp kalmayız. Önemli olan hedefe ulaşmaktır.
Son yıllarda bu çıkarcı, ikiyüzlü tipler çoğalmaya başladı. Yalancı, korkak, sessiz, çekingen, kindar ve içten pazarlıklı bu sinsi adamlar, devlet ve milletin hizmetinden uzaklaştırılmalıdır. Fırsatını bulsalar satmayacakları adam, çalımlamayacakları değer yargısı yoktur! Hep "faydalı şeyleri" önemserler, yapılan işlerden "nasıl faydalanırız?" derdindedirler. "Değerli şeylere" ise ilgi göstermezler. Çünkü değer üretmek; bilgi, birikim, çaba, sabır, fedakârlık ve yetenek ister. Değer üretme, çoğu zaman karşılık beklemeden, menfaat ummadan yapılır. Bundan dolayı zamane şımarıkları, "değerli olanı" değil "faydalı olanı" severler. Ar damarı çatlamış bu adamlara söylenecek çok şey var ama; attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmez.
☆☆☆
Bir zamanlar, komşu ilçelerden birinde sevimli bir Hacı amca varmış. Dönemin belediye başkanı Hacı amcayı meclis üyesi yapmak istemiş.
Hacı amca:
-Reis Bey, ben bu işlerden anlamam. Beni affet! demiş.
Başkan da:
-Hacı amca, bunda çekinecek bir şey yok. Mecliste sen benim arka tarafıma oturursun, ben parmak kaldırırsam sen de kaldırırsın, parmağımı indirirsem sen de indirirsin. Üstelik ben seni encümen üyesi de yapacağım, demiş.
Hacı amca meclis üyesi seçilince belediye başkanının arka tarafına oturmuş, oylamalarda belediye başkanına bakarak oy kullanmaya başlamış. Başkan sözünü tutmuş, Hacı amcayı encümen üyesi de yapmış.
Günlerden bir gün belediye zabıtası Hacı amcanın evine gelerek:
-Hacı amca, Reis Bey seni çağırıyor. Encümen toplantısı var, demişler.
Hacı amca gururla yanındaki hanımına dönerek:
-Görüyor musun hatun, bu işler bensiz oluyor mu?..
Keşke hayat, her zaman, Hacı amcanın saf duyguları kadar latif, güler yüzlü ve espirili olsaydı. Anadolu'nun bu temiz ve iyi niyetli insanlarını, egosunu her gün tavaf eden ve kendini Kafdağı'nda gören bugünün bencillerinden ayırt etmek gerekir.
Her şeyi parayla halledebileceği kuruntusuna kapılan zamane şımarıkları, millete tepeden bakmaya ve insanları hakir görmeye devam edecekler. Çünkü onlar kendilerini rakipsiz ve alternatifsiz görüyorlar! Fakat unuttukları bir şey var: Mazlumun ahı makam-ı ilahiyeye ulaşırsa gönülleri perişan eden bu küstaklıklar, gün gelir "Gayretullah"a dokunur. Bakarsın, "fe yekun" emr-i ilahisiyle yeryüzü yeniden terbiye edilmeye başlanır. İşte o zaman, kopacak velveleyi hiç bir canlı tahayyül bile edemez!
Seyretti hevâ üzre denir taht-ı Süleyman
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde
Kalın sağlıcakla. Selam ve muhabbetle.