Çocukluğumun geçtiği kasabada ,”gavzalama “ sözcüğü evin giriş kapısı için kullanılırdı.. Komşuya gidenler evin giriş kapısını kilitlemez, eğreti biçimde kapatırlardı. Ya bir...

Çocukluğumun geçtiği kasabada ,”gavzalama “ sözcüğü evin giriş kapısı için kullanılırdı.. Komşuya gidenler evin giriş kapısını kilitlemez, eğreti biçimde kapatırlardı. Ya bir ip parçası yada asma kilidi kapının kancalarına öylesine geçiriverirlerdi..Bu  duruma “kapı gavzalama” denirdi

Çarşı esnafı Cuma namazına gideceği vakit tabureyi  dükkanın kapısının  önüne koyuverirdi..Dükkana gelen kişi dükkan sahibinin geçici bir süre bir tere gittiğini anlar beklerdi.. Kapısı gavzalanan eve gelen konu komşu doğal olarak eve girmez gavzalanan kapıya bir dal parçası veya benzeri bir şey iliştirirdi.”geldim ama evde yoktun” ev sahibi eve geldiğinde dal parçasının konuş biçiminden çoğunlukla kimin geldiğini anlardı..

Eskiyen tabanı delinen ayakkabılar atılmaz pençe yaptırılır birkaç yıl daha giyilirdi.. Eskiyen kumaş parçaları dokunur çaput kilim olurdu. .elbiseler yamanır ve hiç kimse bu durumdan utanmazdı..

Kış gelmeden tarhana, pekmez ,kavurma ,kurutma, bulgur, salça turşular  hazırlanırdı... Her aile ihtiyacı olan yiyeceğin çoğunu kendi üretirdi.. bakkaldan şeker tuz ,kibrit gaz dışında pek bir şey alınmazdı…

70’li yılların başında elektrik ,elektrikle birlikte siyah beyaz televizyonlar evlerimizin baş köşesinde yer almaya başladı. Konu komşu ziyaretleri,sohbetler,dertleşmelerin yerini dallas dizileri yer almaya başladı.yavaş yavaş yeme içme kültürümüzden giyim kuşama tüm alışkanlıklarımız değişmeye başladı.

1980 li yılların başındaysa  daha   büyük bir değişim yaşandı.. O kendi kendine yeten mütevazı insanların yerine bambaşka bir insan profili yaratıldı.. Küçük evler yetmez oldu.. çikita muzlarla tanıştık.. Mahalle bakkalların yerini marketler almaya başladı..mac donaldslar.. morrisler hayatımıza bir şekilde giriverdi..

İlerleyen yıllarda üretimden koparılan milyonlarca insan vahşi birer tüketici oldu.. Kentlerin çevrelerini oluşturan devasa gettolar oluştu.marketler hiper marketler bir ahtapot misali en küçük yerleşim yerlerine kadar yayıldı..

Neşeli günler filminde rahmetli Adile Naşit, Münir Özkul’un turşu suyu kavgaları tatlı bir anı olarak kaldı..insanlarımızı birer tüketici canavarını dönüştüren yönetim anlayışı tüketim alışkanlıkların değişmesi ile en başta birbirimize olan saygıyı ve güveni kaybettik..

 Artık insanlar komşuya giderken kapılarını gavzalamıyor. Esnaf bırakın tabure koymayı  kilit üstüne güvenlik kameraları ile malını korumaya çalışıyor.Bugün hangimiz çocuğunu oyun oynaması için sokağa bırakma cesareti gösterebilir.. Güven ve saygı kaybettiğimiz en değerli meziyetlerimiz olmadı mı?

Bu değişimleri kaçınılmaz görenlerimiz olacaktır.. Hatta kimi mürekkep yalayanlarımız, Bu değişimleri toplumsal ilerleme olarakta görecektir..Tarihin tekerleği elbette geriye dönmez. İnsanların yaşam standartlarındaki olumlu gelişmelere kim itiraz edebilir?

Bugün  toplum olarak  ;hastalık kuraklık ,çevre felaketleri , açlık ,işsizlik güvenlik artan şiddetten şikayetçi değilmiyiz?  Toplum olarak şikayet etmeye çokta hakkımız yok. Emperyalizm bizlerin genetiğini bozarken başta bizi yönetenler.. ve toplum olarak karşı koymadık.. kabullendik.. sonuçta hep birlikte kirlendik. Bugün .haklı olarak bir çoğumuz şu soruyu soruyor:” biz bu muyuz?”nereye gidiyoruz?”

(12.01.2023)