Tüm insanlık duyguları olumlu ya da olumsuz olarak nitelendirip kategorize eder. Olumsuz duygular yaşanmak istenmeyen hatta kabul edilmekte zorlanılan durumlar olarak kabul edilir. Oysaki olumlu ya da olumsuz diye kaydedilen tüm duyguların tümü insan doğasının gereğidir. Tüm duygular organizmanın kendini ifade etme ihtiyacından kaynaklanır. Herhangi bir duyguyu hissedip hemen bu duygudan kaçmak istediğimizde o duyguyu dışarıya atmaya zorlarız. Mademki beni kötü hissettirdi o halde dışarıya atmalıyım gibi bir örüntüyle aslında o duyguya takılı olma halini uzatmış olabiliriz. Depresif bir ruh haline girdiğinizde bunu bir an önce atılması gerektiğini düşündüğünüzde ve ondan kurtulmak için kendinizi zorladığınızda yaşanmasına izin verildiğinde nasıl olsa geçecek olan bir duyguyu apselemiş ya da uzatmış olabilirsiniz. Tabi ki psikiyatrik bir tedaviyi gerektirecek kadar yoğun ve yeğin duygu durum bozukluklarından bahsetmiyorum bu günlük rutinde bazen saatlik küçük iniş çıkışları kastederek söylemek istiyorum. İnsana yıkıcı gelen duyguların üzeri örtüldükçe bu duyguların yönetilebilmesi de imkansızlaşabiliyor. Bu gibi durumlarda insan duygusunu akışa bıraktığında denetimden çıkarak kendisini zor duruma sokacağından korkar. Böyle her gelen duyguyu bastırma ya da yansıtma düzeneğini işleterek kabul edip geçiştirmeye çalıştığında sevgi dostluk ve sıcaklık gibi duyguları da üzerinin örtülmesi ya da hiç hissedilmeden pas geçilme tehlikesini her zaman görmezden geliriz. Düşmanca eğilimleri ya da kızgınlık gibi duyguları işleyip uygun durumlarda uygun ifade tarzıyla buluşturmayı öğrenmek yaşama sanatı diye adlandırılan bir mesele…davranışlarda yaratıcılığı gerektiren, yürekliliği ve yaşamın ritmine sevgiyi alıp ya da verme ritmiyle salınabilme sanatı…herkes muhteşem dans etme yeteneğiyle doğmayabilir elbette fakat dans etmeyi reddetmek ya da öğrenme deneyimini reddetmek insanoğlunun insan olma çabasının içinde olduğu bir ambivalans biçimi. Muhteşem dans edemeyebiliriz belki ama denemeyi ve bazen yanlışlarımızla ilerlemeyi kabul edebiliriz. Aristoteles vaktiyle ‘’herkes kızabilir, bu kolaydır. Ancak doğru insana, doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru nedenle ve doğru şekilde kızmak işte bu kolay değildir. ’Baş edebilmeyi öğrendikçe sadece diğer insanları sevmeyi değil aynı zamanda kendimizi sevmeyi de öğreniriz. Tabi ki bu herkesi sevebileceğimiz anlamına gelmiyor. Sevgi yoruma açık bir olgu. Pek çok insan beklenti yükledikleri insanları sevdiğine inanıp, aralarındaki bağa hiç yatırım yapmadan bunun alınması gereken bir hak olduğunu düşünüp yaşatılmayı bekleyerek zaman kaybedebiliyorlar. Oysaki hayatımızın erken döneminde alamadığımız ve yetişkinliğe taşıdığımız alacaklarımızı, yetişkin bir insan olarak kurduğumuz ilişkilerden tahsil hakkına sahip değiliz. Bu talep bizi hep isteme pozisyonunda kalmamıza ve genellikle kendi alacaklarını tahsil etmeye alışmış insanlarla karşılaşmamıza ve ilişkiler hayal kırıklığıyla yıpranıp insanların olumsuz duyguyla baş başa bırakan bir durum yaratabiliyor. İçimizdeki kötüyü dışarıya atmaya çalıştıkça yapışan bir durumla karşı karşıya kalabiliyoruz. Kendimizin de başkaları kadar masum olmadığını fark etmemiz durumunda, hem kendimizi hem ötekini yargılamadan kabul etmeye başladığımızda, çocuklukta kaybettiğimiz o masumiyeti biraz olsun yaşayabilme fırsatını kendimize vermiş olabilmek çok güzel olmaz mıydı? Mantıkçılık korkularımızın zedelenebiilrliğinin üstünü örttüğünde içgüdüsel sezgilerimize yabancılaşıyoruz. Bu psikolojide rasyoneline etme kavramıyla buluşturuyor bizi. Horkhemier bu kavaramı açıklarken insanı korkudan kurtarmanın ve kendi egemenliğini kurmasına yönelik bir mantık olduğunu açıklıyor. Bir insana âşık olduğunuzu düşünün niye âşık olduğunuzun mantıkla açıklayabilir misiniz? Muhtemelen her özelliği o dönemlerde sizi iyi hissettirecektir aşk sırasında mantıklı zemini uçup gitmesinden belki de insan oğlunun hissettiği duyguları rasyonalize etmeye çalışması …Aşkın bilinmezliği öngörülemezliği insanı korkutur. Bu yüzden aşkı açıklamaya ve anlatmaya çalışması ve hiçbir zaman tam bir tanım çıkaramaması, bilinmezliğe katlanamayarak bilinmeyen hiçbir şey kalmazsa korkudan kurtulacağına inanır. İnsan kendisine yabancı olan şeylerle temastan kaçınma eğilimindedir ve kendinin maruz kaldığı şeyi tanımlamak ister. Her hissettiğimiz duyguyu tanımlayacak bir kelime var mı gerçekten? Deneyimleme ile ilgili bilinmezlik insanı korkuttuğundan ifade kısıtlılığına hapsedebiliyor kendini ve kaçınılmaz sonuç mutsuzluk keyifsizlik ve bunu hissetmekten ötürü suçluluk …Yüzleşmek çekindiğimiz her duygu örtbas edilirken kendimizi güvende olduğumuzu tekrar ederken yaşadığımıza ikna etmeye çalışmak o kadar yorucu olabiliyor ki insanlar kendi hayatlarını kurutabiliyorlar. Kendilerine vakit ayıramamaktan şikâyet edip pazar günü ne yapacağını şaşıran insan sayısı olukça fazla … 
  Özetle tüm duygular kaçılacak ötelenecek ya da üstü örtülecek şeyler değildir. Savuşturmaya çalıştıkça içine düşme ihtimali yükselir. Her duygu yükselir ve iner bunu izleme şansını kendinize ilk seferlerde zor da olsa verirseniz kendi hayatınıza ve duygularınıza tanıklık etmiş olursunuz ve iyi hissettiren ve iyileştirici olan budur.
Yaşamaya izin vermek kabul etmek ve yılmadan o duyguyu hissetmek için burada olduğumuzu hatırlatmak deneyimi onurlandırmak yaşamak ve yaşadım diyebilmek için önemlidir .

Sevgiyle...

Ebru Özer ÖZKUL