Açılım sürecini temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze sürmek istiyorlar. Hafızam bu konuda beni rahatsız ediyor. Geçmişte neler olup bittiğini, buyurun birlikte seyredelim. 

Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,  "Yakında çok güzel şeyler olacak." diye  açıklama yaptığında, tarih 10 Mart 2009'du. Gül'ün bu açıklamasından 19 gün sonra, 29 Mart 2009'da mahallî seçimler vardı. Tabii ki bu seçimler iktidar ve muhalefet partileri için hayatî önem taşıyordu. 

Zamanın İçişleri Bakanı Beşir Atalay, 31 Temmuz 2009'da "Birinci Açılım Süreci"ni başlattıklarını duyurdu. 

19 Ekim 2009'da Türk siyasî tarihine "Habur mahkemeleri" diye geçen inanılmaz bir olay yaşandı. Terörist başı Öcalan'ın çağrısıyla sınırdan geçen PKK'lı teröristler, Habur'da kurulan mahkemede yargılandı ve ardından serbest bırakıldı. 

13 Eylül 2011'de Oslo görüşmelerinin ses kayıtları basına sızdırıldı. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla ve "özel temsilci" sıfatıyla Abdullah Öcalan ve PKK temsilcileriyle görüştü. 

8 Şubat 2012'de Hakan Fidan, eski MİT Müsteşarı Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş özel yetkili İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı. 

MİT Kanunu, bu olaydan bir hafta sonra 15 Şubat 2012'de Meclis'te bir gecede  değiştirildi; Fidan ve diğer MİT mensuplarının görevleri kapsamındaki konularla ilgili ifade vermesi Başbakanlık iznine bağlandı. Dolayısıyla MİT mensupları ifade vermeye gitmedi. 

Başbakan Erdoğan, MİT Müsteşarı Fidan'ı İmralı ve Oslo'ya gönderenin kendisi olduğunu kabul etti. 

16 Kasım 2013'te Diyarbakır Barış Mitingi düzenlendi. Barzani, mitingin özel davetlisiydi. Şivan Perver ile İbrahim Tatlıses birlikte şarkı söylediler, protokoldekiler de duygulanıp ağladılar. 

Türkiye'de 30 Mart 2014'te yerel seçim ve 10 Ağustos 2014'te de Cumhurbaşkanlığı seçimi vardı. Bu seçimler iktidar ve muhalefet partileri için hayatî önem taşıyordu. 

15 Temmuz 2014'te Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, "Terörün Sona Erdirilmesi ve Toplumsal Bütünleşmenin Güçlendirilmesine Dair Kanun"u onayladı ve kanun Resmî Gazete'de yayımlanarak yasalaştı. 

Türkiye'de Haziran 2015'te genel seçimler yapılacaktı. Bu seçim iktidar ve muhalefet partileri için hayatî önem taşıyordu. 

Zaman geçti, devran döndü. Barış sürecinde aktif rol oynayan  Abdullah Gül ve  Beşir Atalay'ın iktidar partisiyle yolları ayrıldı. 

Kasım 2024'de geldiğimizde iktidar partisi yeni bir "İç Barış Süreci" başlatacağını duyurdu. İmralı ile görüşmelerin yapıldığı basına yansıdı. Hatta Devlet Bahçeli, "Öcalan'ın cezası affedilirse gelsin TBMM'de terörün bittiğini söylesin, konuşsun!" dedi ve bu konuda "ısrarcı" olduğunu söyleyerek bir hafta sonra  sözlerini tekrarladı. 

Öyle anlaşılıyor ki bu seçim süreci diğerlerinden çok farklı ve önemli görünüyor. İktidar partisinin taktik ve stratejilerine karşılık,  muhalefetin DEM ile flört etmeye başlaması, Cumhurbaşkanlığı seçimine yönelik  kaygı ve stratejiler olarak yorumlanıyor. İktidarın  HÜDAPAR, muhalefetin ise DEM ile iş birliği yapmakta sakınca görmemesi birçok kişiyi tedirgin ediyor. İmamoğlu-Yavaş kavgasının adaylık yarışı olmaktan çıkıp başka bir mecraya sürüklenip sürüklenmeyeceğini zaman gösterecek. Baksanıza, daha şimdiden ihraçlar, tedbiren disipline sevk etmeler, sözlü uyarılar, yüz yüze görüşerek ikaz etmeler başladı. 

İktidarın bu süreçte  anayasa değişikliğini gündeme getirilmesi, Erdoğan'ın yeniden aday olabilmesi içindir. Cumhurbaşkanlığı seçimi, iktidar ve muhalefet partileri için hayatî önem taşıyor. 

Şimdi sormak lazım:
1982 Anayasası 19 kez değiştirildi. 177 maddelik anayasanın toplam 134 maddesinde değişiklik yapıldı. Yani anayasanın üçte ikisi değiştirildi.
* 12 Eylül diktatörlerinin darbe anayasasından geriye ne kaldı ki?
* Kocaman bir "hiç!" 

Karamsarlığa düşmek yok! Yoksa pişmanlık çıkmazına saplanır kalırız. Bir iyi niyet temennisiyle bitirelim. Siyasî kavgalar, polemikler, devlet ve milletimize zarar vermesin. Allah, devlet ve milletimizi gaflet, dalalet ve hıyanetten korusun. Gerisi laf ü güzaftır.