Bir iki gündür askerin olay mahalline neden üç gün geç intikal ettiği konuşuluyor. Bugüne kadar tekzip edilmedi. Gerektiğinde yazacağım. Ama bu bana bir şey çağrıştırdı.

Bir iki gündür askerin olay mahalline neden üç gün geç intikal ettiği konuşuluyor. Bugüne kadar tekzip edilmedi. Gerektiğinde yazacağım. Ama bu bana bir şey çağrıştırdı.

Kitabın adı “İnsan Mühendisliği”. Nüvit Osmay yazmış. Defalarca okudum. Başucu kitaplarımdan biri. İçinde çok çeşitli konular var. İnsanı anlatıyor. Çoğu yazısında yaşanmış olaylardan yola çıkıyor. Bir hikaye var ki, bugünkü Türkiye yönetimiyle ve depremde yaşadıklarımızla birebir örtüşüyor.

Büyük bir Amerikan şirketinin yönetim kurulu, şirketin gelir-gider hesaplarını incelerken, müdürün maaşının çok yüksek olduğunu fark ediyor. Yıllık 140.000 dolar. Bunun üçte birine bir müdür bulmak mümkün.

Müdürle görüşmek üzere aralarından iki kişi seçiyorlar. Görüşmeye gidenlerin gördüğü manzara şu: Müdür ayaklarını uzatmış, ağzında pipo, pencereden dışarıyı seyrediyor. Orada kaldıkları süre içinde de birkaç telefon konuşmasından başka bir şey yapmıyor.

İki kişi dönüp durumu yönetim kuruluna anlatıyor. Bunun üzerine müdürden maaşında indirim yapmasını istiyorlar. Müdür de ceketini alıyor ve “Hoşça kalın,” diyerek çekip gidiyor.

Yerine genç bir müdür alıyorlar. Tam istedikleri gibi. Hiç yerinde oturmuyor. Hep işletmenin içinde. Oradan oraya koşup duruyor. “İşte tam aradığımız müdür,” diyorlar.

Yönetim kurulu, üç ay sonra, üretim istatistiklerine bakıyor. Üretim düşmüş. Biraz bekleme kararı alıyorlar. Altı ay sonra üretimdeki düşüş dramatik. Müdürü ziyaret kararı alıyorlar. Gittiklerinde müdür odasında değil. Biraz sonra kan-ter içinde geliyor. Masasına oturur oturmaz, bir sürü telefon konuşması yapıyor, emirler yağdırıyor. “Böyle fedakarca çalışan adam, nasıl olsa bu durumu düzeltir,” diyerek, bir şey söylemeden ayrılıyorlar. 

Her zaman kar eden fabrika o yılı zararla kapatıyor. Yönetim kurulu, bu sefer müdüre değil, doğrudan işletmeye gidiyorlar. Gördükleri manzara şu: Herkes işinin başında ama makineler çalışmıyor. Şaşırıyorlar ve oradaki en yaşlı ustaya neler olduğunu soruyorlar. Usta,

-“Efendim yeni bir döküme başlayacağız. Ama müdür, ‘ben gelmeden düğmeler basmayın,’ dedi onu bekliyoruz,” diyor. Müdürün gelişi uzadıkça uzuyor. Yönetim Kurulu bu sefer, yaşlı ustaya fabrikanın zarar etmesinin ok bilmiyor. Şu anda her makineyi kendisi kontrol ediyor ve biz burada kontrolün bitmesini bekliyoruz. O gelmeden de düğmeye basamayacağız.”

-“Peki ne yapmamız gerekiyor,” diye tekrar soruyorlar. Görmüş geçirmiş ustabaşı,

-“Gidin o pipo içerek, pencereden dışarıyı seyreden adam geri getirin. O her şeyi planlar, bize görevlerimizi bildirir, bize güvenir, teferruatla uğraşmazdı. Yeni müdürümüz ise, ustanın, ustabaşının bile işini yapmaya kalkıyor, onları amele çavuşu seviyesine düşürüyor ama bu arada, fabrika müdürsüz kalıyor,” diyor

Mesele anlaşılıyor. Yönetim kurulu pipo içen adama gidiyor, özür diliyor ve maaşına bir hayli zam yaparak geri dönmeye ikna ediyor.

(15.03.2023)