Türkiye’de vergi sistemi tartışmaları sürekli konularımızdan birisidir. Fakat vergi sisteminin değişmesi talebi, hem gelirleri artırmak isteyen kamu otoritesinin, hem de vergi yüküne daha fazla maruz kalan mükelleflerin isteğidir. Neden vergi sistemi değişmelidir? Bu sorunun değişik nedenleri vardır:

·İlk neden mali yapının değişimidir.  Türkiye’de kamu harcamalarının milli gelire oranı son beş yılda %32 ile %35 seviyesinde değişmektedir. Fakat vergi gelirlerinin milli gelire oranı ise %20 ile %24 arasında değişmektedir. Ortaya çıkan farkın finansmanı ise defalık gelirler (özelleştirme, gayrimenkul satışı gibi) veya borçlanma ile yapılmaktadır. Dolayısıyla 2004 ile 2020 yıllar arasındaki bütçe dengesinin bozulmaya başlaması nedeniyle, vergi gelirlerinin payının yükseltilmesi gerekir.

·İkinci neden iktisadi yapının değişimidir. Gelirden alınan vergiler ve vergi sistemin işleyişini belirleyen temel kanun olan Vergi Usul Kanunu yeniliklere rağmen 1960’lı yıllarda yapılan vergi reformu ile düzenlenmiştir. O yıllarda düzenli vergi tahsilatı için ücretli kesim üzerinden kurgulanan bir gelir vergisi yapısı oluşturulmuştur. Aynı zamanda devlet, sanayileşme çabası içindedir. Sanayinin payı %15’in altındadır. Türkiye bir tarım ülkesidir.  Büyük sanayi işletmelerini kamu işletmektedir. 2023 yılında ise sanayinin payı %31 ve büyük sanayi tesisleri de dahil asıl üretimi özel sektör yapmaktadır. Yani iktisadi yapı değişmiştir. Bu nedenle, yeni bir anlayışla vergi sisteminin düzenlenmesi gerekir.

·Üçüncü neden, dijitalleşmenin getirdiği değişime ayak uydurma gerekliliğidir. Dünyada yaşanan dijitalleşme, yapay zekâ ve kripto varlık devrimlerine uygun vergi sisteminin kurgulanması gerekir. Örneğin, artık vergi denetimlerini yapay zeka uygulamaları ile sürekli yapmak mümkündür.

·Dördüncü neden artan ekonomik eşitsizliktir. Dünyada ve Türkiye’de salgından sonraki dönemde ekonomik refahın paylaşımında adaletsizlikler artmıştır. Eşitsizliğin göstergesi olan Gini katsayısı da gelir eşitsizliğinin bozulduğunu göstermektedir. Özelikle finans piyasaları ve teknolojik şirketleri üzerinden gelir eden çok küçük grupların zenginliği ise katlanarak artmaktadır. Bu nedenle, dünyada ‘Buffet vergisi’ Robin Hood vergisi’ zengin vergisi’ gibi isimlerle anılan yeni servet vergisi önerileri de şiddetli bir şekilde artmaktadır. Türkiye’de de finansal zenginliğe sahip en üst gelir grubu ile, alt ve orta gelir grupları arasındaki fark da açılmaktadır. Bu nedenle Türk vergi sisteminde servet vergilerinin tartışılmaya açılması gerekmektedir.

·Son olarak da iklim kriz ve karbon temelli vergi sistemi tartışması da değişim gerektirmektedir. Türkiye’de yerel yönetimler tarafından uygulanan Çevre ve Temizlik vergisi dışında karbon temelli bir vergi bulunmamaktadır. AB ülkelerinde artan karbon vergisi uygulamaları Türkiye’nin dış ticaretini de etkilemeye başlamıştır. Dolayısıyla vergi sisteminde ‘yeşil dünya’ odaklı bir değişim de gerekmektedir.

Vergi sisteminin değişim ihtiyacı, aynı zamanda zamanın ruhu denilen kavramla da uyuşmaktadır. Çünkü dünyada artan iktisadi milliyetçilik ve korumacılık politikalarının da vergi sistemlerini değişime zorladığı gerçeği göz önüne alınınca, Türkiye’deki kamu otoritesi, iş dünyası temsilcileri ve sivil toplum kuruluşlarının ortak aklına göre insanımıza adalet sunan bir vergi sistemi reformu yapmalıyız.