Döviz kurlarının ne olacağı konusu bütün ülkenin en çok merak ettiği konulardan birisi. Döviz kurlarının 2024 yılında merkez bankasının ‘faiz ve ‘sıkı’ para politikasının sonucunda nispi olarak istikrar kazanınca dövizin değeri üzerindeki beklentiler daha fazla önem kazandı. 2025 yılında hem astrologlar hem de ekonomistler için dövizin izleyeceği trend önemli muammalardan birisi.

Döviz kavramını bütün yabancı para birimlerini ifade ettiği halde özellikle ABD doları ve Avro ile sınırlı düşünmek gerekir. Döviz piyasasındaki işlemler küresel bankacılığın işlemleri üzerinden hesaplanmaktadır. Halen dünyanın en önemli ve büyük işlem hacmine sahip parası ABD dolarıdır. Ülkemizde ideolojik saplantı olarak doların hakimiyetini Çin Yuan’ın bitireceğine dair bir inanç olsa da, yakın zamanda bunun gerçekleşmeyeceğini söylemek mümkündür. Çünkü mali piyasalardaki rakamlar bu saplantıyı desteklemiyor. Uluslararası Ödemeler Bankası (BIS) istatistiklerine göre, 1989 yılında ABD doları üzerinden yapılan finansal işlemler tüm finansal işlemlerin %90’ını oluştururken, 2022 yılında bu oran %88 olarak devam etmektedir. Çin Yuan’ı ise tüm mali işlemlerdeki payı %7 seviyesindedir. Bu oran Çin’in dünya ekonomisindeki payının yarısı bile değildir. Yani Çin’de yapılan mali işlemlerin de halen yarısından fazlası ABD doları ve diğer para birimleri ile yapılmaktadır. Yani dünyada günlük yapılan yaklaşık 7,2  trilyon dolarlık finansal işlemin  6,6 trilyon dolarlık bölümü ABD doları olarak yapılmaktadır. Bu nedenle, döviz denildiğinde ABD doları ve Avro ile ilgilenmek daha doğru olacaktır.

ABD doları açısından gelişmeler analiz edildiğinde Trump döneminde seçim konuşmalarının etkisiyle ABD doların değerleneceğine dair beklentiler güçlendi. Fakat bu beklentinin tam tersi bir gelişme olması mümkün. Doların değerini gösteren dolar endeksi verileri üzerinden değerlendirebiliriz. Dolar endeksi, 100’ün üzerindeyken ne kadar yüksekse dolar o kadar değerli, 100 altındayken ne kadar düşükse de dolar o kadar değersizdir. Birinci Trump döneminde iktidarı devraldığında dolar endeksi, 109 seviyesindeydi. Biden’a tacını devrederken dolar endeksi 103’e geriledi. Yani doların değeri düştü. Biden döneminde ise, 103 olan dolar endeksi 117’ye kadar çıktı. Biden döneminde Trump döneminde kötüleşen ekonomiyi, enflasyonla mücadele edilerek düzeltilmesi ve sıkı para politikası ile Biden dolara yeniden itibar kazandırmış görünüyor. Yani dolar Trump döneminde faizlerin indirilmesinin de etkisiyle, uluslararası piyasalarda yükselişe geçmeyecek gibi. Türkiye’de ise Merkez bankasının elinde brüt rezervler 160 milyar dolar seviyesinde ve kur korumalı mevduatın oluşturduğu risk azaltılmış durumda. Doların yükselmesine neden olacak tek gelişme TL mevduat faizlerin düşmesiyle mevduattan kopan paraların yeniden dövize yönelmesi ile dolardaki artış eğiliminin hızlanması. Merkez bankası raporları, faizin hızlı düşeceğine dair bir işaret taşımıyor. Daha açık ifadeyle reel faizin korunacağı şekilde faiz indirimlerinin devam edeceği tahmin edilebilir. Bu durumda mevduattan çok hızlı kopuş olmayabilir. Diğer bir husus da mevduattan kopan paraların tahvil ve hisse senedi şekildeki yatırım araçlarına da yöneleceği gerçeği. Böylece TL değerinde hızlı bir düşüş olmayacaktır. Sonuç olarak doların kısmi bir yükselişi söz konusu olsa da oyun değiştirici bir değerlenmenin kısa dönemde gerçekleşmesi şimdilik mümkün görünmüyor.

Avro ile ilgili gelişmeler ise, daha farklı şartlar da gerçekleşebilir. Özellikle ABD karşısında rekabet gücünü korumak için Avrupa Merkez Bankası faiz indirimlerine devam edecektir. Ayrıca zor durumdaki Almanya ekonomisi açısından yüksek faiz politikasını sürdürmek daha zor görünüyor. Bu durumda avronun değeri ABD doları karşısında daha düşük olacaktır. TL, avro karşısında kısa dönemde değerli olmaya devam edebilir. İhracatçıların en çok zorlanacağı konu da Avro karşısında TL’nin değerli olmasıdır. Türkiye’de turizm ve ihracat açısında zorlayıcı kur yönetimi dönemi devam edecek görünmektedir. Firmalar bunun telafisini ithalatın getirdiği avantajla iç piyasaya yönelebilir. Burada da en büyük sorun içerideki finansman kaynaklarının kolay ulaşılmasının mümkün olmaması olacaktır. Özetle, kısa dönemde döviz kurlarında yükseliş eğilimi sınırlı olmaya devam edecektir. Bu konjonktürün değişmesi ABD politikasındaki radikal değişimlerle mümkündür. Türkiye’de kısa dönemde yeni gelişme net olarak görünmüyor.