Yeni yıla giriyoruz bir kez daha, biz yeni yılı, sürekli karşılıyoruz, eski yılı uğurluyoruz, yenisine hoş geldin diyoruz sevinç çığlıklarıyla. Giden yıl, gelen yıla rapor veriyor mudur acaba? "Bu insanoğluna güvenme, beni de seni karşıladıkları gibi karşılamışlardı, bak şimdi seviniyorlar gittiğime" diye. "gerçi onlara, zengin, huzurlu bir hayat veremedim. Aslında benim suçum değil, enflasyonu önleyemeyen, kırk yıl, 'gelecek yıl daha iyi verim alacağız.' diyen çiftçinin hikayesi gibi, hep daha güzel bir yeni yıl vaat eden politikacılar yüzünden. Yine yüzümü kara çıkardılar, seni de sevinçle karşılayıp sevinçle uğurlayacaklar, gelen yıl kardeşim."
Şebnem Ferah'ın çok güzel bir şarkısı var, Sil Baştan. Sözlerini hatırlatayım isterim.
Gücün var mı sevgilim
Derin sularda inci tanesi aramaya,
Cesaretin kaldıysa
Hala benle aşktan konuşmaya,
Sil baştan başlamak gerek bazen hayatı sıfırlamak
Sil baştan sevmek gerek bazen
Her şeyi unutmak,
Sanki bugün son günmüş gibi.
Dolu dolu yaşamak istiyorum ben.
Her ne çıkarsa yoluma,
Selam verip yürümek istiyorum ben.
Keşke sil baştan yapabilsek yaşamımız da. Hani eski yıl biterken ve yeni yıl girerken tam 00.00'a ulaşırken ve ilk dakikaya girmeden önceki saliselerde, bir delete olsa, bassak, her şey silinse ve yeni bir sayfa açılsa. Yeni bir yaşam başlasa, dertlerin, borçların, hesapların olmadığı bir yaşam olsa, kadınların çizgileri kaybolsa, erkeklerin saçları ağarmasa, "ana sütü kadar temiz", masmavi gök ve denizin arasından görünen bulutlar kadar beyaz, dağlarda akan derelerin suları kadar berrak, dağlarında ve ovalarında, yeşilin her tonunun dans ettiği, güzel kokuların ruhumuzu okşadığı, betonlaşmamış bir yaşamın kucağında bulsak kendimizi.
Yeni yılda güzellikleri konuşalım, güzellikleri yazalım istedim ama demeyeceğim ama ile başlayan her cümle, muhalefeti taşır içinde. Biz sanattan onun güzelliklerinden söz edelim. Hatırlar mısınız? Türk Avustralya ortak yapımı bir film vardı, SON UMUT, sanırım izlemişsinizdir. İzlemediyseniz, mutlaka izleyin. Russel Crove, Olga Kurylenko, Jai Courtlney, Cem Yılmaz ve Yılmaz Erdoğan'ın birlikte oynadıkları bir film. Üç oğlunu Çanakkale Savaşlarına gönderen Avustralyalı çiftçi, oğullarını aramak için önce İstanbul'a sonra Çanakkale'ye gelir. Birçok zorluk yaşarken, Türklerden inanılmaz, yardımlar görür. Bu filmde Türkler aşağılanmıyor, insanlıkları ortaya dökülüyor. Bu filmde, savaşın kötülüğü, barışın değeri ortaya çıkıyor. Anzakları ve Mehmetçikleri cephede gösteren bu film, yeni yetişen gençlere de gösterilmeli.
Kim demiş, yeni yıl kutlanmaz diye, yılbaşı ve özel günler içimizde biriken kötü enerjileri atmak için bir sebep. Aslında, yok Noel kutlanıyormuş, Hıristiyan kutlamasıymış gibi safsatalara boş verin. Ailenizle evinizde, keyfinizce kutlayın. Durumu elverişli olanlar çıksınlar dışarıya. Kime ne? Resmi bayramlarda, kaşı, gözü, kulağı ağrıyanlara boş verin. "Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna." Deyip keyfinize bakın. Kimse, kimsenin yaşamına karışamaz. Varsın onlar istedikleri gibi yaşasınlar.
Dışarıda fırtına kar
Odamda bahar
Sen varsın.
Dışarıda kar ayaz Odamda yaz,
Varlığın dört mevsim. Yıllar yıllar önce, kalemimden dökülen dizelerdi. Şimdi de fırtına ayaz var ama gönlümde bir yaz var mı bilemiyorum. Kıbrıslı Şair Jenan Selçuk:
Evin sahibi,
Üstünden,
Altına geçti toprağın. Dizeleriyle ölümü ne güzel anlatıyor. O halde, yaşamın değerini bilelim.
Dilerseniz, Muzaffer Sarısözen'in derlediği bir Orta Anadolu türküsü ile bağlayalım:
Bilmem şu feleğin bende nesi var
Her gittiğim yerde, yar ister benden.
Sanki benim mor sümbüllü bağım var,
Zemheri ayında Gül ister benden.
Yoruldum da yol üstüne oturdum,
Güzeller başıma toplansın diye.
Gittim padişahtan ferman getirdim,
Herkes sevdiğine kavuşsun diye.
Aslında padişah fermanlarının geçmediği durumlar var ama biz yine de iyi dileklere göz kırpıp gerçekleşsin diyelim.
Yeni yılda umutlarımız kaybolmasın, yüzümüz hep gülsün, mutlu bir yıl geçirelim hep birlikte. İnadına…!