Ne doğan güne hükmüm geçer
Ne halden anlayan bulunur.
Ah aklımdan ölümüm geçer.
Sonra bu kuş bu bahçe nur.
ve Gönül tanrısına der ki Pervam
yok verdiğin elemden, Her mihnet kabulüm, Yeter ki gün eksilmesin penceremden .
Cahit Sıtkı Tarancı, Gün Eksilmesin, şiirinde doğa ve insanın güçleri karşısında nasıl çaresiz kaldığını anlatır. Sonra da ölümden bile korkmadığını bütün mihnetlere katlanabileceğini, günü yaşamanın kendisine yeteceğini, söyleyerek restini çeker.
Mihnet, eziyet, sıkıntı, bela, şiddet anlamında kullanılır. İki bin yirmi dört yılı, işçinin, köylünün, çiftçinin, küçük esnafın mihnet yılı oldu .Ev kiraları, kiracıların başına çığ gibi düşüp ezerken, asgari ücret de emekli maaşları da kar gibi eridi yüksek enflasyon nedeniyle. Pazara ve markete gidip eve döndüğünde, cebindeki parayı düşürdüm sanmaya başladı insanımız.Oturup hesabı yaptığında, düşürmediğini anladı. Ülkemizden kaçırdığımız doktorlar nedeniyle sağlık sistemimiz çöktü. Randevu alıp doktorlara ulaşmak, dağların yüksek zirvelerine ulaşmakla bir oldu. Doktor başına düşen hasta sayısı ile hasta başına düşen doktor sayısı, her iki gruba da mihnet oldu.En son aile hekimleri ile ilgili yasal düzenleme tuz biber ekti üstüne.Şu ilaçları yazarsan ceza, bu hasta sana niye gelmedi, diye ceza, daha neler neler. Vatandaş durumun ciddiyetinin farkında değil, kendisine gereken ağrı kesici yazılmadığında, antibiyotiklere ulaşmak için hastanelere gitmesi gerektiğinde anlayacak her şeyi. İki bin yirmi dört, eğitim yaşamına da iyi gelmedi.Laik, Atatürkçü eğitimi yok etmeye uğraşıyorlar. Öğretmenleri sınıflara ayırdılar, sınıflara, imamları ve ne olduğu belirsiz insanları sokmaya başladılar. Tarikatlara, vakıflara akıttılar eğitim bütçelerini. Özel okul fiyatları aldı başına gitti. Öğretmenler sorunları ile baş edemez oldu. Öğretmene şiddet ve öğretmen cinayetlerine tanık oluyoruz üzülerek. Şiddet demişken, kadına şiddeti, sağlık çalışanlarına şiddeti de unutmamak gerekir.
İki bin yirmi dört yılı, adaletin tatile çıktığı yıl oldu. Kadına taciz, çocuğa taciz olayları takipsiz kaldı zaman zaman. Anayasa mahkemesi kararları bile uygulanmadı. Belediye başkanları tutuklanıp yerlerine kayyımlar atandı. Sınırlarımız yol geçen hanına döndürülüp binlerce yabancı, elini kolunu sallaya sallaya ülkemize girdi. Vatandaşlık çok çok ucuza satıldı. En kötüsü, şeriat devleti komşumuz İran yetmezmiş gibi, Suriye'de de şeriatçı BOP devleti kuruluyor. Bütün bunların ardından ne demeliyiz? İki bin yirmi dört yılı, sen bütün mihnetini al git, gelen yeni yıl seni aratmasın, diyelim. Yeni gelen yılda, vatandaşımız ekonomik ve sosyal yönden iyi bir nefes alsın diyelim. Yabancı sorunlu ve zorunlu misafirlerimiz, bir an önce gönüllü gönülsüz ülkelerine gitmeli. İçimizi kararttın diyeceksiniz, biraz rahatlatıcı, gülümseten bir şiirle bitirelim Orhan Veli yazmış.
Dalgacı Mahmut
İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken, Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman.
Bilmezsiniz kim Diker? Ben dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman,
O da benim vazifem.
Bir baş düşünürüm başımda,
Bir mide düşünürüm midemde,
Bir ayak düşünürüm ayağımda.
Ne halt edeceğimi bilemem.
Hoşça kalın dostça kalın.