Macarlar, kendilerinin de Hun kökenli bir millet olduklarını, Avrupa Hun imparatorluğunun varisleri olduklarını düşünüyorlar. Bu düşüncelerini de 2007’den bu yana iki yılda bir Macaristan’ın KEŞKEMETH şehrine 30 km mesafede BUGAC kasabası kırsalında düzenledikleri MACARİSTAN TÜRK TURAN KURULTAYI ile uygulamaya koymuşlar. 10/11 Ağustos 2024 tarihlerindeki kurultayda bizde oradaydık. Kurultay alanında yoğun bir kalabalık vardı.
Kurultaya, giriş kapısına asılan biz Türklerin de tarihi bir şahsiyetimiz olarak bildiğimiz ve kabul ettiğimiz Avrupa Hun imparatoru Batı Hun devlet adamı ATİLLA’nın temsili resmini selamlayarak girdik.
Kurultayın ilk günü cumartesi öğle saatlerine yakın kurultay akanına girdik.
Bugün Turan Kurultayı'nın büyüleyici atmosferine adım attık. Macaristan’ın KEŞKEMETH şehrine bağlı, tarihi ve doğasıyla büyüleyici BUGAÇ Meydanı’nda düzenlenen bu etkinlik, sadece bir buluşma değil, adeta zamanın derinliklerine bir yolculuktu. Kurultayın ilk anlarından itibaren, geçmişin izleri ve coşkusuyla dolu bir gün yaşadık.
Meydanın girişinde, Avrupa Hun İmparatorluğu’nun en kudretli hükümdarlarından biri olan, (395-453) yıllarında yaşamış Büyük Atilla’nın devasa posteri bizi karşıladı.
ATİLLA, hükümdarlığı sırasında bütün Avrupa’yı dünyayı dar etmiş ve etkisi altına almış bir kişi olarak hala unutulmamıştır.
Bu poster, sanki yüzyılların ötesinden gelen bir selam gibiydi; Atilla’nın ruhu, bu topraklarda hâlâ yaşamaya devam ediyormuş hissi uyandırıyordu.
Kurultay alanına girişte devasa diyebileceğimiz büyüklükteki ve derin ve etkileyici bir ustalıkla çizilmiş bu portre hemen tarihi bir gizemle sizleri etkilediğini hissediyorsunuz.
Kurultay alanına girdiğimizde, adeta bir renk cümbüşü ile karşılaştık. Farklı Türk boylarının kurduğu çadırlar, her biri kendi kültürüne özgü motiflerle bezenmişti. Her çadır, geçmişten bugüne taşınan birer kültürel hazineydi. Çadırların önünde, geleneksel giysilerini giymiş insanlar, bizi tarih boyunca bir yolculuğa davet eder gibiydi. Farklı Türk ülkelerinden gelen boylar, zengin kültürel miraslarını sergileyerek bizlere kendi hikayelerini anlatıyordu.
Ağırlıklı olarak Macar kültürünü de yansıtan Macar çadırlarında da geleneksel Macar el sanatları ustalarının çalışmalarından da görebiliyorsunuz. Demirci ustalarının kılıç bıçak yapımını , ağaç ustalarının becerilerini de başka bir Macar çadırında izleye biliyorsunuz.
Bir kaç yerde Macar gençlerinin kırbaç şaklatma gösterisini izliyorsunuz. Oldukça uzun kıbacın size kadar gelmesinden çekinerek uzak durmak geliyor içinizden. Daha sonra bu kırbaçların Macar at terbiyecilerinin ellerinde gördüğünüzde bu kırbaçların Macar çobanları için ne kadar önemli olduğunu fark ediyorsunuz.
Meydanın her köşesinde, kulaklarımıza farklı Türk lehçeleri ve dillerinden melodiler çalınıyordu. Yaklaştığınız her çadırda Türkçenin değişik ağız ve lehçeleriyle yapılan sohbetlere şahit oluyorsunuz. Bu sesler, Turan coğrafyasının ne kadar geniş ve zengin bir kültürel mozaiğe sahip olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyordu. Çadırların içinde sergilenen el işçiliğiyle yapılmış eserler, geleneksel yemekler, müzik aletleri ve daha pek çok kültürel öğe, bu zenginliğin birer kanıtıydı.
Gün boyu meydanda dolaşırken, sadece bir kurultaya katılmadığımızı, aynı zamanda tarihin derinliklerinden gelen bir yankının içinde yürüdüğümüzü hissettik. İnsanların yüzlerindeki heyecan ve sevgi belirtileri her köşede yankılanan geleneksel müzikler ve çeşitli etkinlikler, bu kurultayın ruhunu tamamlıyordu. Turan Kurultayı, geçmişin izleriyle dolu bir zaman yolculuğu sunarak, bizi bu büyüleyici dünyanın bir parçası haline getirdi.
Buhaç Kurultay Alanı'na vardığımızda, ilk dikkat çeken şey, etkinliğe katılan tüm Türk ülkelerinin bayraklarıyla donatılmış olmasıydı. Rüzgârda dalgalanan bayraklar, gökyüzünde adeta renkli bir mozaik oluşturuyor, Turan dünyasının birliğini ve çeşitliliğini simgeliyordu. Her bir bayrak, ait olduğu ülkenin kimliğini, tarihini ve kültürünü temsil ediyordu. Bu bayraklar arasında yürürken, coğrafi sınırların ötesinde, kültürel bağların ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha hissettik.
Kurultay alanına adım atar atmaz, gözlerimiz, Avrupa Hun İmparatoru Atilla’nın büyük boy bir portresine takıldı. Bu görkemli portre, alana hâkim bir noktaya asılmıştı ve Atilla'nın güçlü duruşu, sanki yüzyılların ötesinden bizleri selamlıyor gibiydi. Portre, kurultayın ruhunu ve tarihi derinliğini vurgulayan en etkileyici unsurlardan biriydi. Atilla’nın bu temsili resmi sadece bir liderin değil, aynı zamanda tüm Türk dünyasının ortak tarihinin bir sembolü olarak oradaydı.
Kurultay, Ural Altay dil ailesinin bütün üyelerinin temsilcilerini bir araya getiren büyüleyici bir buluşma noktasıydı. Türkiye, Türkmenistan, Azerbaycan, Kırgızistan , Özbekistan , Kazakistan , Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti gibi Türk devletlerinin yanısıra bir çok özerk Türk illerinin temsilcileri de kurdukları çadır ve otağlarıyla kurultay alanınında temsil ediliyordu. Bütün Türk devlet ve özerk cumhuriyetlerin bayraklarının yanında temsilen Kore ve Japon bayrakları da kurultayın renkleri arasındaydı. Bu iki ülkenin de Ural-Altay dil grubu üyesi olması sebebiyle bu kurultaya bayraklarıyla dahil edilmiş. Ancak buralardan ve Rusya’daki Türk özerk cumhuriyetlerinden fazla temsilcin olmadığını gözlemledik. Buna sebep olarak da Rusya ile Ukrayna’nın savaş içinde olması gösterildi.
Katılan her bir ülkenin ve grubun temsilcileri, kendi kültürel değerlerini ve miraslarını gururla sergiliyorlardı.
Türkmenistan'dan gelen temsilciler, rengarenk giysileri ve geleneksel müzikleriyle dikkat çekerken, Azerbaycan çadırında ise mis kokulu yemekler ve el işi sanatları göz dolduruyordu.
Türk dünyasının çeşitli köşelerinden gelen temsilciler, kendi hikayelerini, müziklerini, yemeklerini ve geleneklerini bir araya getirerek bu büyük kültürel mozaik içinde yerlerini aldılar.
Bu çeşitlilik içinde dolaşırken, ortak bir kökenin ve dil ailesinin üyeleri olmanın verdiği güçlü bağlar, kurultayın ruhunu daha da derinleştiriyordu. Her köşede farklı bir kültürel zenginliğin keşfedildiği bu buluşma, sadece geçmişin izlerini değil, aynı zamanda bu geniş coğrafyanın birliğini ve geleceğe dair umutlarını da yansıtıyordu.
Turan kurultayına katıldık, gezdik bir çok güzellikler bir aradaydı. Olumlu bir çok güzellikten bahsedebiliriz. Ama her zaman olduğu gibi bir çok olumsuzluktan da bahsedebiliriz.
Bu kurultayı Macarların düzenlediği büyük bir karnaval olarak da düşünenler var. Kurultay tören alanında Macarların tarihsel öğeleri cumartesi ve pazar günleri baştan sona sergilendi. Özellikle tarihi giysileri içinde yürüyüş grupları, atlı geçişleri, sığır çobanları, at terbiyecileri, kartal ve Şahin terbiyecileri renkli görüntülerdi.
Bu kurultay Macarların hem turizm açısından hem de kendilerini 300 milyonluk Türk coğrafyasında yer edinme amaçlarına hizmet eden bir organizasyon olarak da değerlendire biliriz.
Ağustos ayının kavurucu sıcaklığı altında sürdürülen bu geniş toplanım, panayır ya da karnaval görüntülü de olsa, bu kurultayın en önemli tarafının Türklerin bu şekilde bile olsa bir araya gelebilmesi olduğunu düşünenlerdenim.
Turan, Türk milliyetçiliğinin bir ideali olarak, özellikle 19. yüzyıldan itibaren Türk düşünürleri arasında şekillenmiş ve benimsenmiştir. Bu ideal, tüm Türk dünyasının bir araya gelmesi, dilde, fikirde ve işte birlik sağlanması amacıyla ortaya atılmıştır. Bu fikrin önemli savunucularından biri, Kırım Tatarı düşünür İsmail Gaspıralı'dır. Onun "Dilde, fikirde, işte birlik" sloganı, Turan idealinin temel taşlarından biri olarak kabul edilir.
Ziya Gökalp, bu düşüncenin bir diğer önemli temsilcisi olarak, "Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak" ve "Türkçülüğün Esasları" gibi eserlerinde Turancılık fikrini detaylandırmıştır. Gökalp'in Türk milliyetçiliği üzerine görüşleri, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunda da etkili olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk'ün "Benim fikri babam Ziya Gökalp'tir" sözü, Ziya Gökalp'in fikirlerinin Cumhuriyet'in kuruluşunda ne denli önemli bir rol oynadığını vurgular.
Atatürk'ün "Ne mutlu Türk'üm diyene" sözü de, Türk milletinin birliğine ve beraberliğine verdiği önemi simgeler.
Bu çerçevede Turan, Türk milletinin dilde, kültürde ve işte birlik içerisinde olmasını hedefleyen büyük bir ideal olarak, birçok Türk aydını ve lideri tarafından benimsenmiştir.
Turan fikri, birçok kişi için farklı anlamlar taşıyan bir idealdir. Kimileri için bir hayalden öteye gitmeyen bir düşünce iken, kimileri içinse bir gün mutlaka gerçekleşecek olan bir birlik özlemidir. Ancak, bu idealin altında yatan temel düşünce, bir milletin kendi kardeşleriyle iş birliği yapması ve birlikte hareket etmesinin getireceği güzelliklerdir. Bu bağlamda, kültürel olarak bu düşünceyi destekleyen etkinliklerden biri de Macaristan'da düzenlenen Türk-Hun Turan Kurultayı'dır.
Bu kurultay, Turan idealine gönül vermiş kişiler için önemli bir platform olma potansiyeline sahiptir. Kurultayın Macaristan'da düzenleniyor olması, elbette ki farklı bir anlam taşır.
Ancak birçok kişi, böyle bir etkinliğin Türkiye Cumhuriyeti'nde düzenlenmesini arzu ederdi. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği ise zamanla belli olacaktır.
Sonuç olarak, böyle bir kurultayın toplanmış olması bile Turan fikrinin canlılığını ve bu ideale olan inancın varlığını göstermektedir. Bu tür organizasyonlar, kültürel bağları pekiştirmek ve ortak bir gelecek vizyonu oluşturmak adına önem taşır. Gelecekte bu tür etkinliklerin Türkiye'de düzenlenip düzenlenmeyeceği ise, zamanın ne getireceğine bağlıdır.
Macaristan ve Macarların tarihi, ilginç bir şekilde dil ve kültür açısından Türkiye ile bazı ortak noktalara sahip. Türklerin Macarlara "Macar" demesi, aslında bu iki millet arasındaki tarihi bağların ve etkileşimlerin bir yansımasıdır. Macarlar, kendilerine "Magyar" diyorlar ve ülkelerini "Magyarország" olarak adlandırıyorlar. Bu kelime, Macaristan'ın dilinde "Macarların ülkesi" anlamına gelir.
Ancak, uluslararası alanda Macaristan, "Hungary" olarak bilinir. Bu isim, tarihsel olarak Hunlar'la ilişkilendirilir. Macarlar, kendilerini bir bakıma Hunların soyundan gelenler olarak görürler. Bu bağlantı, özellikle 4.yüzyılda Avrupa'ya gelen Hun İmparatorluğu'nun etkisiyle ortaya çıkmıştır. Attila gibi ünlü Hun liderleri, bu dönemde Avrupa'da büyük bir güç haline gelmiş ve Macarlar da bu tarihi figürlerle bağ kurmuşlardır.
Ancak dil bilimsel ve genetik araştırmalar, Macarların kökeninin Ural-Altay dil ailesine ait olduğunu ve onların daha çok Orta Asya'dan batıya göç eden topluluklarla bağlantılı olduğunu göstermektedir. Hunlar ve Macarlar arasındaki bu bağ, daha çok kültürel ve efsanevi bir bağ olarak kabul edilir. Yine de, bu tarihsel anlatı, Macarların ulusal kimliklerinde önemli bir yere sahiptir.
Macaristan'da düzenlenen Türk-Hun Kurultayı, iki yılda bir Budapeşte yakınlarındaki geniş bir bozkırda gerçekleştirilen, tarih ve kültürün canlandırıldığı önemli bir etkinliktir. Bu kurultay, Ural-Altay dil ailesine mensup milletlerin bir araya geldiği bir buluşma noktasıdır. Etkinlik, bu dil grubuna ait halkların köklerini ve ortak kültürel miraslarını kutlamak amacıyla düzenlenir.
Türk kökenli devletlerin de desteklediği kurultay, hem tarihi hem de kültürel açıdan büyük bir anlam taşır. Katılımcılar, geleneksel kıyafetler, atlı gösteriler, okçuluk ve diğer kültürel etkinliklerle geçmişe bir yolculuk yaparlar. Bu etkinlik, sadece bir kutlama değil, aynı zamanda kültürel bağları güçlendiren, tarihsel kimliği hatırlatan bir buluşma niteliği taşır.
Bu tür etkinlikler, Macarların Hunlarla olan efsanevi bağlarını ve Türk halklarıyla olan tarihsel ve kültürel yakınlıklarını pekiştirmek amaçlıdır.
Türk-Hun Turan Kurultayı, tarihsel ve kültürel kimliğin korunması ve yeniden inşa edilmesinde önemli bir rol oynayan bir platform olarak da değerlendirilebilir. Macarların ve Türk dünyasının ortak geçmişine dayanan bu tür etkinlikler, geçmişin izlerini günümüz kültürlerine taşıyarak, halklar arasında güçlü bağlar kurulmasına fırsat tanır. Macaristan'daki bu kurultay, Macarların kendi kimliklerini daha iyi anlamalarına ve bu kimliği uluslararası bir bağlamda tanıtmalarına yardımcı olur.
Kurultay, aynı zamanda modern dünyada geleneksel değerlerin ve yaşam tarzlarının nasıl yaşatılabileceğine dair bir model sunar. Göçebe kültürlerin geleneklerini, savaş sanatlarını, müziklerini ve diğer kültür zenginliklerini günümüz dünyasına taşıyan bu etkinlik, katılımcılara tarihsel kökenlerini hatırlatır ve onları bu köklerle bağlarını yeniden kurmaya teşvik eder.
Bu yönüyle kurultay sadece geçmişi anmakla kalmaz, aynı zamanda bu kültürel mirası geleceğe taşıma misyonunu da üstlenir.
Bu tür etkinliklerin düzenlenmesi, halklar arasında kültürel diplomasi ve karşılıklı anlayışın geliştirilmesine de katkıda bulunur. Türk kökenli devletlerin desteğiyle organize edilen Türk-Hun Kurultayı, Macaristan ile Türk dünyası arasında kültürel ve tarihsel işbirliğini pekiştirir. Böylece, hem Macarlar hem de diğer katılımcı halklar, birbirlerinin kültürel zenginliklerini tanıma ve takdir etme fırsatı bulurlar.
Macaristan'daki Türk-Hun Kurultayı, tarihsel kimliğin ve kültürel mirasın korunması açısından büyük bir öneme sahiptir. Macarların Hunlar ve Türk dünyası ile olan tarihsel bağlarını canlı tutan bu etkinlik, aynı zamanda halklar arası bağların güçlendirilmesine ve kültürel çeşitliliğin kutlanmasına da katkı sağlar. Bu tür uluslararası buluşmalar, sadece geçmişin izlerini canlandırmakla kalmaz, aynı zamanda bu izleri geleceğe taşımaya yönelik bir köprü görevi görür.