GÜN IŞIĞINDAN YANSIMALAR

MODERN KÖLELİĞE DOĞRU KOŞUŞTURMALAR

Devlet-i ebed müddet fikrini "faşizan tavır" olarak değerlendiren aklıevveller; "Artık dünya küçük bir köy haline gelmeye başladı. Hızla küreselleşiyoruz. Siz bunun farkında değilsiniz!" diye ahkâm kesiyorlar.

Oysa bu zat-ı muhteremler, çağdaş (!) görünümlü, sinsi bir propagandanın hedef kitlesi olduklarını ve  bilinçaltını yönlendiren telkin ve tekniklerle kontrol edildiklerini bile fark edemiyorlar.

Dünya ekonomi-politiğini yönlendiren büyük sermaye gruplarının ulus devletleri hedefe koymasıyla birlikte millî kimlikleri yok etmeye yönelik sistematik kültürel saldırılar başlatıldı. Bu amaçla dil, kültür, tarih, inanç, din, ahlak, değer yargıları, aile kurumu, iş ahlakı, ticarî ilişkiler, eğitim kurumları, kadın-erkek ilişkileri, cinsiyet, giyim-kuşam vs. üzerinde bilinçli oynamalar ve müdahaleler gerçekleştirildi. Bir yandan şiddet özendirilirken bir yandan da sapkınlık normalleştirildi. Devlet ve millete duyulan aidiyet duygusunun zayıflatılması da buna eklenince, son yıllarda bazı toplumsal olaylar, sosyal bunalımlar ve vatansız kimliksizler ortaya çıkmaya başladı.

Baskın kültürler, az gelişmiş kültürler üzerinde baskı oluştururlar. Ekonomik zorluk içinde bocalayan az gelişmiş toplumlar, uluslararası vitrinlerde parlatılan "ışıltılı hayatı" kendileri için  kurtuluş ümidi olarak görürler. Oysa kültür emperyalizmi, yoksul toplumların değer yargılarını yok eder ve celladına âşık olan insanları kimliksizleştirir. Bugün bütün dünyada basın-yayın, bilim, sanat, edebiyat, sinema, televizyon dizileri, çizgi filmler, sosyal medya, internet  ve diğer iletişim kanalları üzerinden çok güçlü propaganda yapılmakta ve subliminal (bilinçaltı) mesajlar verilmektedir.

Zihinsel kontrol altına alınan toplumlar, zıpkın yemiş balık gibidir. İstenildiği zaman, istenildiği şekilde yönlendirilebilir. Düşlerine deniz kızı girmiş insanlar, artık iflah olmaz! Savaş, deprem, tabii afet, yoksulluk, kıtlık gibi sebeplerle evlerini, yurtlarını terk edip ateşin etrafında pervane olan ateş böcekleri gibi ya bilmedikleri bir diyarda ölüme ya da çağdaş köleleliğe doğru koşmaktadırlar.

Doğu toplumları, tarih boyunca emperyalizm ve misyonerliğin hedefinde olmuştur.  Bunun çok sayıda örneği var:

▪Kavimler göçüyle Karadeniz'in kuzeyinden Deşt-i Kıpçak  bölgelere inen Peçenekler ve Kıpçaklar (Kumanlılar),  Hristiyanlık propagandasıyla dinlerini ve millî kimliklerini kaybettiler, sonra da asimile oldular.

▪Bulgarlar, Tuna'ya göç eden Slavlar arasında benliklerini yitirdiler ve Hristiyanlığı seçince Slavlaştılar.

▪Afrika, emperyalizmin ve Vatikan'ın radarına takıldığı günden beri kölelerin devşirildiği mazlum bir coğrafyaya dönüştü.

▪Kuzeydeki soğuk bölgelerden İsveç ve Norveç'e çalışmak için gelen Tatar kızları kısırlaştırıldı, erkekleri ise beyinlerine enjekte edilen ilaçlarla "mankurt"laştıldı. Üstelik bunu 1977'de parlamento kararıyla yaptılar.

Bugüne gelindiğinde durum çok farklı değildir. Kendi ülkemizde, kendi çocuklarımızı kaybetmek üzereyiz. Ekonomik ve siyasî sıkıntılar, yönetim zafiyeti, pedagojik başarısızlıklar, çağa ayak uyduramama, gelir adaletsizliği, adam kayırmacılık, haksızlık, hukuksuzluk, yarın endişesi ve geçim kaygısı gibi birçok sebep, çocuklarımızı başka mecralara ve başka dünyalara sürüklüyor. Sadece bizim ülkemizden değil, dünyanın dört bir tarafından Batı şehirlerine beyin göçü gerçekleşiyor.

İşte asıl tehlike budur! Zihinleri işgal edilmiş nesillerle devletleri topsuz-tüfeksiz içten işgale yelteniyorlar. Topraklarının ABD ve İngiltere destekli İsrail tarafından gasbedilmesine ses çıkarmayan Orta Doğu halklarının perişanlığına bir baksanıza!  Bölgesel ve uluslararası sorunlar yetmiyormuş gibi şimdi de başımıza kontrol edemediğimiz bir mülteci meselesini sardılar.

Tedbir alınmazsa hem devlet ve milletimiz hem de insanlık, korkunç bir felakete  sürükleniyor. Emperyalizmin kültürel sömürgecilik ve jeo-politik işgal tehdidine karşı ya devlet ve milletimizin yanın yer alırız ya da Allah korusun, bedelini çok ağır öderiz. Lâ havle vela kuvvete illa billah.