Türk-Hun kurultayı dolayısıyla gittiğimiz Macaristan’da beni en çok etkileyen, son günümüzde ziyaret ettiğimiz ESTERGON KALESİ oldu.
Estergon Kalesi, Tuna Nehri’nin kıyısında yüzyıllardır dimdik duran bir tarihî anıt olarak karşımızda duruyor. Bugün harap halde kalenin dışında mahsun bırakılmış yıkık minaresi ve viraneye dönmüş surları, bu kalenin sadece taşlardan ibaret olmadığını, aynı zamanda bir milletin acılarını, zaferlerini ve fedakârlıklarını sakladığını bizlere hatırlatıyor.
Bir zamanlar Osmanlı'nın görkemli günlerinde Budin ve Viyana kapılarına kadar uzanan bu destansı mücadelelerin en büyük tanıklarından biri olan Estergon Kalesi, günümüzde zamanın sessiz izleriyle dolu bir mekân haline gelmiştir.
Kalenin hemen altında bırakılan yıkık minaresi, sanki Tuna Nehri’ne gözyaşlarını akıtır gibi durmaktadır. Bir zamanlar o minarenin yanı başında bulunan şehit mezarları ise, artık birer harabeye dönmüş; belki de kaybolmuş, ama hala saygıyla anılmayı bekleyen tarihî değerlerdir.
Her bir taşında şehitlerin nefesi duyulur gibi, her bir köşesinde bir hatıra saklıdır. Bugün Estergon Kalesi'ne çıkan bir ziyaretçi, Tuna’nın karşı kıyısındaki Budin’e mahsun bir bakışla göz gezdirirken, o şanlı zaferlerin ve kahramanların izleriyle dolu bu topraklarda derin bir hüzün hisseder.
Estergon Kalesi’ne doğru çıkarken, Macar rehberimiz VARONİKA HANIM’ın internetten mikrofona vererek dinlettiği, kulaklarımızı yankılatan, gönüllerimizi titreten “Estergon Türküsü”, hüznümüzü kalbimizin derinliklerinde bir köşeye yerleştirdi.
“Akma Tuna, akma, ben bir dertliyim” dizeleri, sadece bir türkünün sözleri değil; aynı zamanda bu topraklarda yaşanmış trajedilerin ve umutsuz sevdaların bir yankısı gibiydi!
Bir zamanlar bu kalenin surlarından düşmana karşı kahramanca direnen askerlerin duygularını, sanki o an bizlerde hissettik.
Estergon, tarihî bir sembol olmanın ötesinde, Türk ve Macar milletleri arasındaki güçlü bağların da bir işaretidir. Geçmişte düşman olarak karşı karşıya gelmiş bu iki milletin, bugün dostane ilişkiler geliştirmesi, tarih boyunca yaşanan savaşların ve kayıpların unutulmaması gerektiğini bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Macaristan’da düzenlenen Turan Kurultayı gibi etkinliklerle bu ortak tarih yeniden canlandırılmaya çalışılırken, Estergon Kalesi de o etkinliklerin bir sembolü olarak önemli bir rol oynamaktadır.
Estergon Kalesi’ne baktığımızda, sadece bir zamanlar düşmana karşı verilmiş olan mücadeleleri değil; aynı zamanda o mücadelelerde yitirilen canları da hatırlarız.
Bugün Estergon Kalesi, tarihin sessiz bir tanığı olarak bizlere sürekli bir şeyler fısıldıyor. Bu kalıntılara saygıyla yaklaşmak, sadece geçmişi anmak değil; aynı zamanda geleceğe dair dersler çıkarmak anlamına gelir.
Estergon Kalesi’nin tarihî izleri, bizlere sadece Osmanlı’nın ihtişamını değil; aynı zamanda Türk ve Macar milletleri arasındaki kültürel bağları da anlatıyor. Macaristan’da düzenlenen Turan Kurultayı gibi etkinlikler, bu bağların yeniden güçlenmesine katkı sağlarken, Estergon’un tarihî ve sembolik değeri bir kez daha gün yüzüne çıkıyor.
Bu bağlamda Estergon Kalesi, sadece geçmişin bir kalıntısı değil; aynı zamanda Türk dünyası için yeni bir başlangıcın da sembolü olabilir.
Geçmişin izlerini unutmamak ve bu izler üzerinden yeni dostluklar kurmak, geleceği inşa etmek adına atılacak en önemli adımlardan biridir. Estergon Kalesi, işte tam da bu noktada tarihimizin sessiz ama anlamlı bir tanığı olarak karşımızda durmaktadır.
Estergon Kalesi, tarih boyunca pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış; zaferlerin ve yenilgilerin simgesi olmuştur. Bugün o kalenin yıkık minaresi ve harabe surları, sadece taşların değil; geçmişin izlerini taşıyan sessiz tanıklardır.
Tarihi yeniden yaşatmak ve bu topraklardaki şehitleri anmak, Estergon Kalesi’nin etrafında toplanan her bir insan için birer vazife olmalıdır.
Bu sebeple, bizlerin bu duyguları yaşamamıza vesile olan tüm emek sahiplerine ve bu duygulu anları bizlerle paylaşan tüm gönüldaşlarımıza sevgi, selam ve saygılarımı sunuyorum.
KURULTAYA DAİR SON SÖZ!
Macaristan’da gerçekleşen Türk Turan Kurultayı uzun zamandır gitmeyi düşündüğüm bir etkinlikti.
Bu kurultayın bir çok Türk topluluğunu bir araya toplayabilmesi yönüyle başarılı ve olumlu buldum.
Bu kurultay bazı kesimlerce bir panayır ya da karnaval havasında görülmüş olabilir.
Ancak katılımcıların büyük çoğunluğu, kurultayın esas amacına hizmet ettiğini ve beklentilerini karşıladığını belirterek memnuniyetlerini dile getirdiler.
Bu olumlu düşünceler etkinliğin eğlencenin ötesine geçerek, Türk dünyası için kültürel açıdan önemli bir buluşma olduğunu düşünüyorum.
Kurultaya dünyanın pek çok ülkesinden katılım sağlanması, Turancılık fikrine olan genel ilgiyi de gözler önüne seriyor. Elbette ki böyle büyük çaplı organizasyonlarda her zaman bazı hatalar ve eksiklikleri olacaktır.
Ancak bu eksiklikler tespit edilip giderilebilir.
Bu etkinliği değerlendirirken hangi açıdan baktığımız önemlidir.
Güzel görmek isteyen, mutlaka güzelliği bulur.
Mesele sadece kusurlara odaklanmak değil; paylaşılan ortak amaçları ve birlikte geçirilen değerli anları fark etmektir.
Gelecek kurultaylara, görülen aksaklıklar ve eksiklikleri göz önünde bulundurup, ona göre hazırlanmak önemlidir.
İnanıyorum ki, bu kurultayın Türk dünyasına katkıları olumlu yönde olacaktır,
Görülen eksikliklerin zamanla giderileceğine inanıyorum.
Yapılan değerlendirmeler bu yöndedir.
Bana göre gelecek yıllardaki kurultaylar, değişik sempozyumlar, sanat gösteriler ve bilimsel konferanslarla daha da zenginleştirilmelidir.
Özetle, kurultayı başarılı kılan unsurlar, küçük aksaklıkların çok ötesindedir.